1 Nisan 2013 Pazartesi

                3 AĞUSTOS 1442 C. COLOMBUS'UN KEŞİFİ

                       Tarihi, topluma egemen olanlar istedikleri gibi yazıyorlar. Çünkü amaçları geleceğimizi ellerinde tutmaktır. Tarih hep fatihlerin adına yazılır. Çünkü egemenlik altına alınanların başlarına gelenleri anlatacakları araçlar yoktur ellerinde. Amerika'nın fetih tarihi gerçekte yerli halkın yok edildiği bir jenosidin tarihidir. Kuşkusuz Amerikan yerlileri arkalarında yazılı tarihler bırakamadılar. Çünkü yazılı kültürleri yoktu. Üstelik Colombus'un kıtaya çıkışından kısa bir süre sonra yok edildiler. Ama İspanyolların yazdıkları bile, keşfin aslında bir fetih yada soykırım hareketi olduğunu yeterince açıklamaktadır.
                      C. Colombus'un keşif seferi sonucunda Amerika'nın istilası başlamış, yerli halklar yok edilmişler, hayatta kalabilen küçük azınlıksa köleleştirilmiştir. Amerikalıların gururla kutladıkları bugün gerçekte Kızılderililerin kurban olduğu ve hala olmakta devam ettiği bir jenosidin başlangıcıdır.
                     3 Ağustos 1442'de şafak sökerken, Florida'nın Güney kıyısındaki Bahama Adaları'na çıktılar. Colombus'un çıktığı toprağın yeni bir dünya olduğu anlaşılana kadar, Avrupalılar bu toprakları Asya'nın doğu kıyıları saydılar. Colombus ayak bastığı adaya San Salvador adını verdi. Colombus'u ve fatihlerin talanını anlatan en iyi belge kendisinin tuttuğu seyir günlüğüdür. C. Colombus günlüğünde, Bahama Adaları'nda karaya çıktığında kendisine iyi davranan yerlilerden söz ediyor. Bunlar Tainolar diye bilinen Arawak yerlileridir. İspanyolları başka dünyalardan gelmiş yaratıkları sanıyorlar ve armağanlarla karşılıyorlar.
                      İlkel komün aşamasından çıkamayan bu topluluklar silahın ne olduğunu bilmiyorlardı. Şöyle yazıyor Colombus; "kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar, çalışmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. her zaman gülüyorlar, son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla."  Ancak bu övgüleri sıralayan insanlar asıl niyetini şöyle ifade de ediyor günlüğünde; "Bunlardan çok iyi hizmetler olur. Sadece 50 adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimizi kolayca yaptırabiliriz."
                  Colombus'un bu insanlardan esas istediği altındı, kuşkusuz. Kızılderilileri Hristiyanlaştırmak arzusundaydı da. Çünkü haç ve kılıç, fatih papaz birlikte iş görüyordu daima. Colombus, köle haline getirdiği yerlileri, baba, oğul ve kutsal ruh adına yolluyordu Avrupa'ya satılmak üzere istediği kadar altını bulamamıştı. Bazı yerlerde altın süs eşyaları gördüğü için, her yerliye belli miktarda altın bulup getirmeyi emretti. Verilen süre içinde altın bulup getiremeyenlerin kollarını kestirdi. Böylece bu kötülükten haberi olmayan barışsever insanları korkutacağını düşünmüştü. Kızılderililerin bazıları canını kurtarmak için dağlara kaçtı. Fakat daha sonra da zencileri yakalamak içinde kullanılacak olan av köpekleri tarafından parçalandılar. Yakalanamayanlar açlık ve hastalıktan ölüp gittiler. Bunlardan binlercesi çektikleri acılara son vermek için zehir içerek intihar ettiler. Böylece iki yıl içinde adanın yerli nüfusunun üçte ikisi yok oldu.
                  İspanyolların yeni dünyada yaptıklarını anlatan Dominiken rahip Bartolome de Las Cassas, yeni dünya ya Colombus'tan iki yıl sonra gelmiş ve 40 yıl kalmıştı. Las Casas'ın yazdıkalrına göre askerler spor olsun diye yerlileri bıçaklıyorlar, Kızılderili çocukların başlarını kayalara vurarak öldürüyorlar, yerliler direnmeye kalkınca, silahlanıp, zırhlanıp onların üstüne yürüyorlar, köpekleri üstüne salıp ardından onları yakalıyorlar. Özel mülkiyet nedir bilmeyen yerliler İspanyolların bazı eşyalarını aldığında yakalanıp başları kesiliyor ya da kazığa bağlanıp diri diri yakılıyor. Hepsi de din görevlisi olan başka tanıklarda yerli çocukların köpeklere yedirildiğini, tutsak edilen kadınların yeni doğurdukları bebeklerin ölmeleri için ormana fırlatılıp atıldığını söylüyorlar.
                 Ve fetih kanla, ateşle zulümle sürüyor. Karaib adalarının Aztek ve İnka uygarlıklarının nüfusunun dörtte üçü yok ediliyor. 1517'de İspanyol fetihler Cartes önderliğinde önce Aztek İmparatorluğu'nun başkentinin kapılarına dayanıyorlar. Meksika'nın fethini bugünkü Peru'nun efsanevi zenginliklerinin altın ve gümüşün F. Pisarro başkanlığındaki yeni fetihlerce ele geçirilmesi izleniyor. Las Casas, "Altın madenlerinde çalışanların %90'ı insanlık dışı çalışma koşulları yüzünden 3 ay içinde ölüyorlar. Haftanın bütün günleri çalışmak zorunlu. Çalışmayanlara ekmek yok. Kadınlar ve kızlar zorla alıkonuluyorlar. İtiraz eden olursa üstlerine eğitilmiş köpekler salınıyor veya köpekler gibi öldürülüyorlar" diye yazıyor. Colombus'un yaşamını anlatan bir   yazar, olup bitenleri bir erkeklik gösterisi sayıyor. Maço tarih yazımının bu karakteristlik örneğinde şöyle deniyor: "ölümlü insanlar, 1492 Ekim'inin coşkulu ve harikalarla  dolu zevklerini bir daha yaşamaya asla ümit edemez. O günlerde yeni dünya, büyük bir incelik ve zarafetle, bekaretini muzaffer Castillalılara telim etti" işte bir kıtaya ve o kıtanın kadınlarına karşı yapılan tecavüzün en açık ifadesi böyle. Kapitalizmin yalnız ırkçılığı değil, erkek egemenliğini de nasıl beslediği bir kez daha sergileniyor.
                 Yeni dünyanın ele geçirilmesinde İspanyolları, Portekizliler, onları Fransızlar ve İngilizler izledi. Portekizler bu günkü Brezilya topraklarını kolonileştirirken, Kanada, Fransızların payına düştü. İngiltere'de bugünkü ABD topraklarına yerleşim kurmaya başladılar. Kızılderililern yok edilmesi için çok daha ince yöntemlerle yürütüldü İngilizler tarafından. Ve daha sonra kurulan Birleşik Devletlerce sürdürüldü. De Brown'ın Kalbimi Vatanıma Gömün, adlı kitabı bu ele geçiriliş ve yok edilişi anlatır. İşte kitapta Reis Kara Gyik şöyle der; "O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde boğazlanmış kadınları, çocukları, hala o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada o kanlı çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü duyabiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada. Güzel bir düştü evet... sonra bir ulusun umudu kırılıp paramparça oldu. Artık yeryüzünden merkezi yok, ölüp gitti kutsal ağaç."
               Avrupa Fatihler, Amerika'ya yol alırken kara Afrika'da kendini sakınamadı yağmadan. Kara derili insan avcılığa ve bunların yeni dünya ya taşınması kısa zamanda bir ticari halini aldı. Siyah köleler önce Brezilya sonra da ABD'ye akmaya başladı. Kara Afrika 200 yılda 2 milyon insanı kaybetti. 20. yüzyıla gelindiğinde de bir zenci sorunu vardı ABD'nin. Ama Kızılderililer kültür ve uygarlıklarıyla birlikte yok edilmişler. 500'üncü yıl kutlamalarında FBI'ın uydurma iddiaları ve sahte belgelerle mahkum ettirdiği Kızılderili önderi Leonard Peltier hala tutsaktır. Bu hareketin temsilcilerinden Body Castillo gerçeği en iyi bildiğinden şöyle özetliyor; "Bizim geçtiğimiz 500 yıldır sistemli bir şekilde yok edilen 50 milyon Kızılderili'dir. Sömürgeciler katliamları teşvik için birbirlerine madalyalar dağıtıyorlardı. Dağıtılan 400 madalyadan (165-1890) 20'si katledilen çocuk kadın ve yaşlılar içindi. ABD, Ortadoğu ve benzeri yerlerin (Arap, Türkmen ve Kürt halkını yok ederek) tarihi yazmaya kalkıyor.
              Kızılderili kabile şefi Luther Standing Bear; "Beyaz adamların birçok değişiklikler getirdiği yalan değil" diyor. "Ne var ki onun uygarlığının iyi boyanmış ve çekici görünüşlü ürünleri, hastalık yapıcı ve öldürücü. İnsanları sakatlamak, soymak ve yoksullaştırmak uygarlığın bir bölümü ise, gelişme bunun neresinde."
              ABD'de önce Küba'dan İspanyolları kovmuş, sonra PortoRico ve Hawai'yi istila etmiş, Filipinleri ele geçirmek için kanlı bir savaşa girmişler. İç savaş sonrası Teksas'ı ve Meksika'nın geniş topraklarını istila etmiştir.
             Amerikalılara Vietnam'da yada istila ettiği ülkelerdeki kurbanların insan sayılamayacağı fikri aşılamak suretiyle katliamlar baş göstermiştir. Gittiği her yere barışı, insan haklarını, özgürlüğü, demokrasiyi kısaca uygarlığı götürmüştür. Şimdi Afganistan ve Irak halkına da yapılan benzer uygulamalarda yapılan benzer uygulamalarda aynı mantık savunulmaktadır. Afganistan, Irak, Vietnam, Kolombiya, Nikaragua, Guatemala, Kamboçya, Endonezya, Filipinler, El Salvador, Somali, Peru, Nijerya, Uganda, Kongo Liberya, Sudan, Birmanya, Brundi, Raunda, Mozambik, Angola, Gine Bissau, Libya ve Sırada ki Suriye halkına yapılan benzer uygulamalar aynı mantıkla savunulmaktadır. ABD yarın baş listede yer alan İran ve Türkiye'ye de aynı mantıkla saldıracaktır.
             Colombus'un Serüveni, kapitalizmin serüvenidir. Kapitalizm ilkel birikimini tamamlarken geride yağmalanan bir kıta, yok edilen bir uygarlık bırakmıştır. Kapitalizm yalnızca kendi coğrafyasında değil, aynı dünyada da kanın ve gecenin içinde doğmuştur. Ve doğası gereği bir kan denizinin içinde var olmuştur. Zor yeninin ebesidir demişti Marx öğle görünüyor ki kapitalizm kendi kan denizinin içinde boğulacaktır.
             Marx şöyle diyor; "Amerika'nın içinde altın ve gümüş bulunan bölgelerinin keşfi, yerlilerin köle durumuna düşürülmeleri, maden ocaklarına tıkılmaları ya da yok edilmeleri, doğuda Hind'in fethi ve yağmalamasının başlaması, kara derili insanların avlanmaları adına Afrika'nın bir tür ticaret alanına dönüştürülmesi işte kapitalist çağın şafağını simgeleyen ilkel birikimin göz alıcı yönleri."
             Dünya halkalrının kurutluşu sosyalizmden geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder