YARINI BUGÜNDEN KURACAKSIN
Gezi Parkı’na dönük
polis saldırısıyla başlayan ve hızla Türkiye sathına yayılan halk hareketimiz, yeni bir
evreye girmiş görünüyor.
Hareket, ateşi düşerek
ayaklanma düzeyinden geriye doğru çekilse de canlılığını koruyor.
Bu yeni düzeyi,
hazmetme evresi olarak tanımlayabiliriz.
Halk hareketi bu
evresinde ayaklanmanın ortaya çıkardığı enerji ve dinamikleri massetmeli,
kendini koruyup büyütebileceği havuzlar oluşturmalıdır.
Bir başka biçimde ve
daha kestirmeden söylemek gerekirse, kendisine örgütlü bir ifade
kazandırmalıdır.
Tüm ilerici, devrimci,
demokratik, sosyalist güçlerin odaklanması gereken nokta budur.
Zira bu sorunun
çözülmesi ya da çözülmemesi, hareketin geleceği üzerinde tayin edici sonuçlar
yaratacaktır.
Bugün çeşitli il ve
ilçelerde devam eden park forumları (halk meclisleri) bu ihtiyacın, arayışın
ürünüdür.
Park forumlarında bir
araya gelen direniş dinamikleri, hareketi bir arada tutabilecek bir siyasi
çerçeve ve örgütsel form yaratabildiği oranda rolünü oynamış olacak ve halk
hareketi devrim yönünde ilerleyişini sürdürebilecektir.
HAREKET KARMAŞIK KARAKTERLİ
Bu bağlamda tehlike,
hareketin karmaşık yapısından kaynaklanmaktadır.
Hareketin içindeki
dinamiklerin uzlaşmaz karakteri ve geleneksel denilebilecek sığlıklar negatif
gerilimi yoğunlaştırmakta, hareketin bölünüp güçten düşme olasılığını canlı
tutmaktadır.
Tam da bu nedenle, AKP
de, CHP-İP de hareketin iç gerilim noktalarına yüklenmekte, birincisi bu yolla
hareketi tasfiye etmek isterken; ikincisi aynı yolla hareketi maniple ederek
rejim içi iktidar dalaşına kurban etmeye çalışmaktadır.
R. Tayyip Erdoğan’ın
“marjinaller, samimi çevreciler, dindarlar, ‘sözde’ dindarlar, faiz lobileri,
sözde sosyalistler” gibi demagojik olarak kurgulanmış ikilemlere sarılması; ya
da Kürt halkını, çözüm sürecine sabotaj, Türk emekçilerini ise şovenizmi
kaşıyan söylemlerle sınırlamaya çalışması bu bağlama yerleştirilmelidir.
Yine CHP-İP çizgisi
boyunca kümelenen rejim güçleri de aynı stratejiyi tersten kurmaktadır.
Direniş içindeki
ilerici-devrimci dinamikleri ulusalcı-rejim güçleri potasına (biraz daha
genişletip) çekerek eritmeye, hareketi geleneksel Kemalist iktidar odağının
yeni bir biçimde ihya edilmesi için maniple etmeye çalışmaktadır.
Bu kesimin, bir yandan
“Türk, TC, Mustafa Kemal” gibi kavram ve klişeleri şovenizmi canlı tutarak
hareketin özgürlükçü, demokratik, çoğulcu karakterini sınırlamak için
kullanması, diğer yandan ise Kürt halkı ve hareketini AKP’nin Kürt sorununun
çözümü konusundaki samimiyetsizliği yönünde ikna etmeye çalışması da (AKP’nin
bu konudaki samimiyetsizliği doğru olsa da CHP’nin bu bağlamdaki vurgularının
doğruyu ifade etmekten çok maniple etme amacı taşıdığı, AKP’nin
samimiyetsizliği karşısında CHP’nin ‘alternatifi’nin statükonun canlandırılması,
yani çözümsüzlüğün devamı olduğu da bir o kadar açıktır) aynı bağlamda
okunmalıdır.
İÇTEN VE DIŞTAN KUŞATMA HAMLELERİ
Nihayetinde AKP
dıştan, CHP-İP ise içten hareketin devrimci dinamiklerini hedeflemekte, aynı
tasfiye siyasetini farklı biçim ve yollardan pratikleştirmeye çalışmaktadır.
Devrimci siyaset, bu
iki tasfiyeci yolun karşısına kendi siyasetini dikmeli, halk hareketini
özgürlük, adalet, demokrasi ve eşitlik bayrağı altında birleştirecek bir
siyaset anlayışı ve örgütsel kapasite yaratmalıdır.
Karşı devrimin, farklı
yönlerden ilerici devrimci dinamikleri bastırmaya yöneldiğini, dahası devrimci
güçlerin böylesi bir siyaset oluşturmasının önünde yapısal engelleri olduğunu
düşündüğümüzde, bu sorunun önemi daha da artmakta, çetrefil hale gelmektedir.
Devrimci siyaset,
AKP’nin bölme ve CHP-İP’in soğurma siyasetine karşı şimdiden halk hareketimizin
yönlendirici şiarlarından biri haline gelen “Birleşe birleşe kazanacağız!”
şiarını, yönlendirici ölçülerden biri olarak öne çıkarmalıdır.
Taktik ve stratejik yönelimlerini
bu ölçüden hareketle düzenlemeli, pratikleştirmelidir.
Mesela, Kemalizm, Kürt
sorunu, din gibi tüm güçler açısından ilkesel olan kırılma noktalarını öne
çıkararak erken ve yoğunlaştırılmış bir hegemonya mücadelesine yol açmamalıdır.
Hareket, özgürlükler,
demokrasi, sosyal adalet gibi aşağı yukarı tüm hareketi birleştirecek sorunlara
odaklanmalıdır.
Devrimciler, ilkesel
ayrım noktalarındaki tutumlarını harekete yaymak için esnek, kitlelerdeki
demokratik uyanışa bağlı ve onu teşvik edecek bir siyasi hat kurmalı;
Türklerle-Kürtler ve azınlıklar; Aleviler-inanç
toplulukları-inançsızlar-dindarlar; erkeklerle kadınlar ve cinsel yönelimler
vb. arasındaki mücadele birliği ve etkileşimi ilkesel yaklaşımlarının zemini
olarak korumaya özen göstermeli, gelişimini bu zeminin ortaya çıkardığı
demokratik bilinç, etkileşim ve dinamiklerden hareketle derinleştirmelidir.
İlkesel ayrım noktalarını halk hareketimizin önüne koşan yaklaşımlar biçimsel
olarak radikal görünse de, gerçekte ezilenler arasındaki önyargı setlerini
tahkim ederek etkileşime girme, birleşme ve iradeleşme olanaklarını
sınırlamakta, tasfiyeci basıncın önünü açmaktadır.
Kimi sorunlardaki
ilkesel yaklaşımlarımızı harekete dayatmamalı (mesela ulusların kendi kaderini
tayın hakkı) ancak sabırla, inatla, özenle, emekle hareketin içinde serpilen
demokratik bilince dayanarak yaymalı, bu yolla ilerlemeliyiz.
Aynı yaklaşımı ilkesel
olarak karşıt cephemizden de talep etmeli, kendi yaklaşımlarını harekete
dayatmalarına (Kemalizm, milliyetçilik vb.) izin vermemeliyiz.
Bu yönde attıkları her
adımı halk hareketimizin birliğine karşı yapılmış bir sabotaj olarak mahkum
etmeli, uygun söylem ve biçimlerle teşhir, giderek tecrit etmeliyiz.
DEVRİMCİ SİYESET ÖZENLİ OLMALI
Devrimci siyasetin
dikkat etmesi gereken bir diğer nokta, mücadele dili, araç ve biçimleri
konusunda hareketi karakterize eden yönlere karşı özenli olmaktır.
Geleneksel mücadele
dilini, araç ve biçimlerini üst-ileri siyasetin göstergeleri olarak harekete
yapay biçimde dayatmaktan kaçınmalı, kitlelerin yaratıcı enerjisine açık,
hareketin karakteristik yön ve özelliklerini dikkate alan, yükselme ve alçalma
devrelerini hassas biçimde algılayarak refleks gösteren bir düzey kazanmalıyız.
Mesela; hareketin
militanlık düzeyi düşerken yapay biçimde ileri itmeye çalışan ya da tersinden
yükselirken ileri atılmakta tereddüt gösteren bir pratiğin harekete önderlik
yapması düşünülemez. Kitlelere yabancı siyaset anlayışı birinci durumda aşırı
idareci-volantarist biçimde ortaya çıkarken, ikincisinde kendiliğindenci, sağcı
biçimiyle görünmektedir.
Devrimci siyaset kendi
iradesini kitlelerin inisiyatif ve iradesinin yerine ikame eden (Bu hareketin,
ayaklanmanın biraz da bu siyaset anlayışına -elitist, otoriter ve özünde
burjuva olan- karşı ortaya çıktığını unutmamalıyız.
Kitleler tüm yaşam alanlarına el atan onlara
hiçbir inisiyatif ve nefes olanağı bırakmayan polis devleti anlayışına ve
zorbalığa isyan etmiştir) değil, kitlelerin inisiyatif ve iradesinden fışkıran
demokratik-devrimci bilinç kıvılcımlarını yoğunlaştıran, en nihayetinde
örgütlü-programatik bir irade kazandırmaya odaklanan bir tarzı esas almalıdır.
FORUMLAR VE MECLİSLER ÖRGÜTSEL KANALLAR OLABİLİR
Böylesi bir örgütsel
form için gerekli olan hammadde, Taksim-Gezi komününde ve devamında gelişen
park (halk) meclisleri hareketinde vardır.
Ezilenler arası etkileşim ve dayanışma, kitle
inisiyatifi ve yeni tip demokrasi (park meclislerinde burjuvazinin temsili
demokrasisinin sınırlarını aşmış yeni tip, sosyalist bir -doğrudan-
demokrasinin filizleri boy vermiştir) emekçi kitlelerin bilincinde
devrimci-demokratik bir uyanışa yataklık etmiş, onlardaki mücadele istek ve
iradesini örgütlemiş, büyütmüştür.
Daha somut ve açık
biçimde ifade etmek gerekirse, Taksim-Gezi komünü ve park meclisleri hareketinin
bir siyaset mekanizması olarak birleştirilerek kurumlaştırılması, halk
hareketimizin yerleşeceği örgütsel kanal olabilir.
Mahallelerden
semtlere, ilçelere, illere ve tüm ülkeye doğru aşağıdan yukarı gelişen bir
komünler ağı kurulabilir.
Park (halk)
meclisleri, komünlerin siyasi-pratik yönelimlerini yöneten bir mekanizma olarak
işlevselleşir.
Halkın park
meclislerinde doğrudan demokrasi yoluyla aldığı kararlar, oluşturulan geçici ya
da kalıcı alt birimlerin koordinasyonuyla ama ilkesel olarak halkla birlikte
hayata geçirilir.
Yoksul çocukların
eğitimi için gönüllü öğretmenlerin seferber edildiği ücretsiz dershaneler ağı
kurulur… Şiddet gören kadınların hukuki, ekonomik, eğitsel, psikolojik,
mekansal (geçici olarak barınabileceği) vb. açılardan destekleneceği dayanışma
evleri açılır…
Halk sağlığı için
gönüllü sağlık çalışanlarının seferber edildiği sağlık merkezleri ve
kampanyalar örgütlenir…
Kitlelerin kolayca
ulaşabileceği, katılabileceği kültür, sanat ve bilim kurumları açılır,
etkinlikleri düzenlenir…
Alternatif medya
organları ve ağları yaratılır…
Kentsel dönüşüm, iş
cinayetleri, cinsel yönelimler gibi konularda alternatif projeler,
bilinçlendirme kampanyaları, dayanışma eylemleri yapılır…
Çevre sorunuyla ilgili
(nükleer santraller, HES’ler, ormanlık alanların inşaat tekellerine peşkeş
çekilmesi, 3. köprü, kanal-İstanbul vs.) çeşitli kampanyalar ve dayanışma
hareketleri geliştirilir… Şu ya da bu toplumsal hareket ya da dayanışma
hareketi oluşturulur…
Üretim ve tüketim kooperatifleri kurulur vs.
vb…
KOMÜNLER AŞAĞIDAN YUKARIYA BİRLEŞEBİLİR
Komünler, aşağıdan
yukarı ağ biçiminde birleşerek bütün halk hareketini içine alan bir toplumsal
dayanışma hareketi olarak merkezileşir.
Ancak bu merkezileşme
tek tek komünlerin yerel düzeydeki özerkliklerinin önüne geçmemeli, aksine
yerel iradelerin demokratik biçimde iradeleşmesi olarak hayat bulmalıdır.
Mesela, Van’daki,
Diyarbakır ya da Karadeniz’deki komünler, özgün ulusal kültürel bağlamlarından
kaynaklanan dinamikleri kapsayacak proje, araç, biçim ve siyasetler
geliştirebilmeli, kendi özgünlükleriyle toplumsal dayanışma hareketine
eklemlenebilmelidir.
Örneğimizi daha da somutlaştırmak
gerekirse, Diyarbakır komün bir Kürtçe eğitim seferberliği düzenlediğinde komünler
merkezi buna olumlu ya da olumsuz yönde müdahale etmemelidir.
Ya da tersinden, komünler demokratik bir talep olarak Kürtçe
eğitimi komünler merkezinin toplumsal dayanışma hareketinin önüne birlik şartı
olarak koymamalıdır.
Bir bütün olarak
hareketin birliğinin dayanacağı siyasi zemin oydaşma ile belirlenmeli, ancak
hareketi oluşturan tek tek birimlerin (komünlerin) farklılıklarını koruma,
üretme ve yayma hakkı olmalıdır.
Böylece, A ilindeki
komünde ulusal hareket, B ilindeki komünde Kemalist güçler, C ilindeki komünde
sosyalist güçler etkin olacak, ancak toplumsal dayanışma hareketinin bütünü
Kemalist, yurtsever ya da sosyalist olmayacak, hepsinin kabul ettiği ölçülerle
(doğrudan demokrasi, kadın hakları, emek ve çevre mücadelesi, eğitim ve sağlık başta
gelmek üzere temel haklar vb.) karakterize olacaktır. Bu karakteristiklerin,
sosyalizmin gelişimine alan açacağı ortadadır.
FORUMLARDA YENİ BİR DEMOKRASİ ANLAYIŞI GELİŞİYOR
Taksim-Gezi deneyimi,
çok daha büyük çapta ve örgütsel bir mekanizma içinde süreklileştirilmelidir.
Bu halk hareketini
somut sorunlar etrafında birleştirip örgütlemekle kalmayacak, ezilenlerde yeni
bir demokrasi anlayışı (dolayısıyla, yönetme kültürü-burjuvazi ve bürokrasi
olmadan da yaşamın mümkün olduğu fikri) dayanışma bilinci ve mücadele arzusu da
örgütleyecektir.
Yarının (sosyalizmin)
filizleri bugünün içinde bir mücadele gücü olarak hayat bulacak,
emekçileri-ezilenleri kaçınılmaz bir biçimde kapitalizmle mücadeleye teşvik
edecektir.
Devrim partisinin
özgürlük ve sosyalizm savaşımına güç taşıyacak, alan açacaktır.
Sosyalizme dokunarak
gelecek ufku genişleyen, pratik içinde özgüven kazanan emekçilerin toplumsal
yaşamı yeniden kurmaya dönük her girişimi ve müdahalesi, eşyanın doğası gereği
egemenler tarafından kurulan setler ve saldırılarla başa çıkmak zorunda kalacaktır.
Her set, saldırı,
radikallik eşiğini yükselterek, devrim partisinin iktidar savaşımına ateş
taşıyacaktır.
Hiç kuşkusuz hareketin
içinden hareketi düzen içi iyileştirmelerle sınırlamak isteyen güçler
çıkacaktır.
Ancak iyileştirme
siyasetinin nesnel zemini her geçen gün erimektedir.
Kapitalist sistem
tarihsel sınırlarına dayanmıştır.
Bu bakımdan esneme
yeteneği ve olanaklarını da büyük oranda kaybetmiştir.
Artık hiçbir
iyileştirme girişimi kapitalizmin sınırları içinde kalamaz.
Ya devrim mücadelesine
eklemlenerek kapitalizmi aşmaya dönük mücadelenin bir bileşeni haline gelecek,
ya da kapitalizmin sınırlarına çarpıp geri düşerek kendi varlık imkanlarını
ortadan kaldıracaktır.
Doğal olarak, bu tip
bir siyaset mekanizmasının reformizme-iyileştirme siyasetine eğim
yaratabileceği kaygısı yersizdir.
Teorik mülahazaların
ötesinde Taksim-Gezi deneyiminden türeyen devrimci enerjinin kendisi, bu
bakımdan yeterince açık ve çarpıcı bir kanıt olarak göz önündedir.
Halk hareketimizin
içindeki tüm ilerici, devrimci demokratik güçlerin sürecin ortaya çıkardığı
imkanlardan yararlanma, siyasi ağırlıklarını artırmak için değerlendirme
istekleri anlaşılırdır.
Ancak bu istek dar
örgütsel çıkarların, halk hareketinin geleceği ve çıkarlarının önüne konması
biçiminde yozlaştırılması tehlikesi vardır.
Her şey bir yana,
hiçbir devrimci gücün halk hareketimizin ortaya çıkardığı enerji ve dinamikleri
kapsayabilecek yapı ve kapasiteye sahip olmadığı açıktır.
Ancak halk hareketini
kurumsallaştırabilecek yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız esnek,
kapsayıcı bir kitle siyaseti ve mekanizması tüm ilerici, devrimci, demokratik
güçlerin ortak emeği sonucu pratikleşebilir.
Böylesi bir mekanizma
halk ve devrimci güçlerin buluşabileceği, beslenebileceği, güç ve yetenekleri
oranında stratejik yönelimlerini büyütebilecekleri daimi bir kaynak işlevi
görecektir.
Daha da önemlisi
hareket örgütlü bir ifadeye kavuştuğu oranda bir sonraki patlama daha büyük bir
enerji yaratacak, hareketin sıçrama eşiği ve yeteneği yükselecektir.
SIĞLIĞA DÜŞMEDEN YÜRÜMELİ
Haziran ayaklanması,
sadece sistemi ve kitle bilincini sarsmamıştır.
En azından onlar kadar
geleneksel devrimci siyaset kalıplarını da sarsmış ve değişim ihtiyacını işaret
etmiştir.
İçe dönen,
alışkanlıklarına tutunan kaybeder.
Haziran ayaklanması
yeni bir dönemin kapılarını açmış, bu dönemin siyaset dili, tarzı ve
araçlarının, vs. hammaddelerini ortaya çıkarmıştır.
Soru şudur: Devrimci
güçler bu hammaddeyi işleyip halk hareketine örgütlü bir ifade kazandırma ve
giderek yeni dönemin devrimi öncü formunu yaratma yeteneğini gösterebilecek
midir?
Haziran ayaklanmasında
devrim meydanlara inmiş, “göz kırpmıştır”.
O harikulade Şili halk
şarkısında dediği gibi kitleler, “Yarını bugünden kuracaksın/o senin tarihin
olacak” diye haykırmıştır.
Artık önümüzde tek
seçenek vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder