MURSİ KORKUSU
İktidar, Mursi ile aynı
akıbeti paylaşma paniğine kapılmış durumda.
Endişelerini “Darbe
karşıtlığı” söylemi üzerinden gizlemeye gayret ediyorlar.
Şu anda en çok
önemsedikleri iş, basın tekellerini birer ikişer ele geçirmek, sadık
memurlarını buralara yönetici tayin etmek ve devrilme korkusunu perdeleyecek
yazılar yazdırmak.
İtiraz eden herkesle,
ahde vefayı dahi bir yana bırakarak yollarını ayırıyor, onları dışlıyor,
yaftalıyor, hedef haline getiriyorlar.
Nasılsa kapıkulu
ruhluları bulmakta sıkıntı yaşanmıyor.
Şu anda çapsız isimler
aracılığıyla Mısır’da olup bitenler üzerine tartışmaları domine ediyor ve kendi
istekleri yerden tartışmamızı, mesela “Biz de darbeye karşıyız” dememizi
dayatıyorlar.
Bu “Evet-Hayır” oyunu
labirentinde gezinenler politikadan düşerler.
Sosyalistlerin,
devrimcilerin darbelere dair tutumlarıysa, güncel gelişmelerden bağımsız
biçimde ortada. Bilmiyor değiller.
Bu biçimde tartışmak
siyasal körleşmeyi kaçınılmaz kılar.
Mısır örneğinde önemli
olan asıl ayrıntı Tunus’tan başlayan devrimler dalgasının bu koşullar içinde
kesintili biçimlerde süreceği tespitimizi doğrulaması, özgürlük arayışının
devam etmesidir.
Mısır’da Mübarek diktatörlüğünü
deviren halk kitleleri, can alıcı bir sorunla yüzyüzeydiler.
Sokaklar onlarındı ama
örgütleri yoktu. İhvan örneğinde çarpıcı biçimde yaşandığı ve görüldüğü gibi,
daha diri kuvvetler hamle üstünlüğü kazandı ve çabucak iktidara yerleşti.
Mursi seçeneği, şartlı
biçimde, aslında AKP’nın çıkışı ve özgürlük vaadini hatırlatan bir biçimde
desteklendi.
Halkın en büyük dayanağı
bir “Agora” işlevindeki Tahrir’in yarattığı özgüvendi.
Mursi’nin kumaşının ne
olduğu da çabucak anlaşıldı.
Toplumsal dalgalanmalar
sanılandan hızlı etkilere sahiptir.
Halk, memnuniyetsizliğini
bir tür sigorta anlamını taşıyan Tahrir dinamiğini devreye sokarak gösterdi.
Temel handikap, hala
Tahrir’in taleplerini kendinde toplayan birleşik bir siyasal cephenin
yaratılmamasıydı.
Ordunun darbesi bu
şartlar altında, kitlelerin daha radikal seçeneklere yönelmemesi kapsamında
ortaya çıktı.
Ne Mursi meşruydu ne
bugünkü darbeciler.
Devrimci demokratik
seçenekler yaşama geçene dek, bu tür diktatörlükler halklara acılar
çektirecektir.
Egemenler, mücadele
dinamiğine bağlı olarak çeşitli elamanlarını feda ederler.
Onlar bakımından asıl
olan satrançta hamle üstünlüğünü korumaktır.
Diğer yandan, mücadelenin
basıncına dayanamayarak bu tür harcamalara razı gelmenin halkta yarattığı temel
duygu zaferdir.
Bu özgüven, gerici bir
seçeneği daha eleyecektir. Yürüyüşün durdurulması imkansız.
Gerici seçeneklerin bir
bir elenmesi, halkı onları aşan yeni seçenekleri düşünmeye, o seçenekleri
yapılandırmaya da teşvik eder.
Müslüman Kardeşler’in
Türkiye’deki daimi koruyucusu mevcut iktidar partisinin Mursi’nin
yaşadıklarında kendi geleceğini görmesi bu bakından anlaşılabilir sebeplere
dayanıyor.
İşte binbir zulüm yapan
Mübarek, en güçlü zannedildiği zamanda sokak eylemleri dalgasıyla ve bu son
derece meşru halk hareketiyle devrildi.
Aynı durum Mursi
bakımından da geçerli.
Bu bir dalga. Üstelik
domino etkisi yaratması kaçınılmaz.
Türkiye’deki onur ve
özgürlük isyanının haftasında Brezilya’da yankılanması, devrimlerin de
emperyalist küreselleşme döneminin sömürü hızıyla yarışan bir hızla yayılma
imkanları taşıdığını gösteriyor.
Diktatörlükler için asıl
olan kitleleri kendi propaganda ve ajitasyonuna açık hale getirmektir.
En aptalca tezler bize
asgari tutarlılıkla sıralandığında, ona inanan kitle özne olmaktan çıkar,
kendini tepkisiz bir uyuşmaya bırakır ve iktidarın bekçisi olur.
Türkiye’de tam da bunu
yaşıyoruz.
ABD’deki Mc Carthy dönemi
uygulamalarının iktidarca meşru bulunarak teşvik edildiğini görüyoruz.
Araçsalcı aklı bu denli
öne çıkaran, rasyonaliteyi adeta öldüren iktidarlar sadece faşizm histerisi
dönemlerinde, mesela Almanya ve İtalya’da ortaya çıkmışlardı.
Onlara bile rahmet okutan
bir iktidar ağı/düzeneği işliyor.
Ancak ve sadece çok
korkanlar böyle tedbirlere başvuruyorlar.
İktidarın her konuda
engin bilgi sahibi lideri, zaten sabah akşam konuşmakta ve herkes yerine
yeterince düşünmektedir, biz fani kullara düşense onun söylediklerinden feyz
almak, tezlerini bire bin katarak yaymak!
Yetmiş altı milyonun
vazifesi bu!
İktidar amacına
ulaşabilir mi?
Çok zor.
Hele Gezi eylem
sürecinden sonra.
Özgürlüğü bir kez soluyan
insan, bu düzenin kirine pasına batmayı, boyun eğmeyi kendisine yediremez.
Ortadoğu, Afrika,
Avrupa….
Yıkmak giderek
kolaylaşırken yeniden kurmanın düne kıyasla zorlaştığı bir konjonktür bütün
dünya için geçerli.
Bir tür siyasal toplumsal
kaos yaşanıyor.
Dünyanın şimdiki zamanı
deri ve kabuk değiştiriyor. İyimserlik devrimciliğinin mayasıdır; bütün
sıkıntılara bu mercekten bakan devrimcilerin “yol açması veya yol bulması”
kaçınılmaz.
Neye karşı dövüşüldüğü
açık olsa da yıkılanın yerine neyin konulmak istendiği muğlak.
Halklar, ezilenler
özgürleşerek tüm diktatörlüklerden kurtulmak istiyor.
Burası önemli bir kalkış
noktası.
Geleceği, buradan
hareketle çözümleyecek ve örgütleyecek olanlar kazanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder