30 Nisan 2015 Perşembe

DAĞILMA EMARELERİ
İmam midye dolmayı yasaklıyor, cemaat midyeciye lanet ediyor.
Cumhuriyet, Charlie Hebdo'nun niteliksiz ve yüz milyonlarca Müslüman'ın inancına saygısız karikatür üretimine yer verince birileri ortaya saldırıyor, IŞİD'den farksız Vakit'çi faşistler Mustafa Kemal'le alay eden "fotoğraf" yayınlayınca ulusalcı faşistler Vakit'i taşlıyor, taşlananlar binadan ateş açıyor.
Sarayda fazlasıyla sıkılan ve konuşma fırsatı sunduğu için hastane açılışlarını bile kaçırmayan devlet bakanı, on altı "Türk" devletini temsilen kostümler giydirdiği, türlü çeşitli sakal bıyık takıp pusatlandırdığı on altı memur/"askerle" konuk ağırlıyor ve inanılmaz bir iş yaparak o sırada "diriliş Ertuğrul" dizisinin müziğini fon olarak kullanıyor.
O sarayda neler oluyor, ne yenilip ne içiliyor hakikaten bilmek istiyoruz!
Peki, denize düşmüş yüzme bilmeyen Dışişleri bakanının haline ne diyeceğiz?
Devletin resmi tezlerini savunması için Doğu Perincek'e sarılıyor ve onun yurtdışı yasağının davaya katılabilmesi için kaldırılmasını istiyor.
AK'istler Perincek'i kurtarıcı sayıyor, duyda inan.
En nihayet bunun üstüne tüy dikilmesi gerekiyor ki o tüy de geliyor.
Meğer devlet ricali, 24 Nisan'da yani soykırımın 100. yılında alternatif bir programlı Çanakkale Savaşı'nı hatırlatacak etkinlikler planlanmış.
Bu dağılma hali Batı'da yaygın iç çatışmalara dönüşebilir.
Yasaları hazır iç savaş planı, silahsız biçimlerde ve son derece sinik metotlarla yürürlükte.
Kaçışa ramak  var.
Sınıfsal/toplumsal uzlaşma ihtimalleri sona erer, ara yol önerenleri ve eylem planları akamete uğrarken Türkiye'nin Batı yakasını yıkıcı günler bekliyor.
Devletle çatışan bütün kuvvetlerin ve bu arada Alevilerin, Kürtlerin devletin bir türlü asimile edemediği inanç ve ulusların varlığı tehdit altındadır.
Devrimci demokrasi mücadelesinin demokratik cephesine büyük sorumlulukların düştüğü örneksel genel seçimlerin milyonlarca buluşma kitle demokrasisi, söz savunma temelinde halk inisiyatifleri yaratma gibi onlarca başlık altında ezilenler dünyasıyla kopmaz biçimde iç içe geçme vazifesi yüklediği ilk elden söylenebilir.
Son iki yüzyılın baş belası "üniter"liği suni teneffüsle ayakta tutmaya çalışırken özerkliğe düşman rejim ile onun otoriter despotlukla harelenmiş bütün kolları, fiili bir özerkliğin önünü açmış oldular.
En sakil olanları, eski Türk devletlerine esasen de Osmanlı'ya gönderme yaparak fütuhatçı ruh hallerini ortaya koydular bile.
Çok kültürlülükmüş, Kürtlerle diğer halklarmış umurlarında değil, üniter devleti imparatorlukçu bir emperyal proje yararına geriletmenin derdindeler.
Üniterliği betonlaştıran bazıları bakımından son 90 yıl her şey ve ondan öncesi zaten berbat.
Diğerlerinin ne dediği belli değil,
esasen Kürtlere ve devrimcilere bazen de Avrupa'ya dair ne varsa tümüne karşılık üzerinden kendilerini kurtarmayı siyaset sayıyorlar.
Bu güçler, rejimin hayati meselelerinde var oluş refleksiyle ortak davranırlarken iç meselelerde kimsenin diğerine karışmadığı etkide bulunamadığı özerk alanlar yarattılar.
Tabloya Kürt özgürlük mücadelesini kattığımızda, önümüzdeki günlerin hangi yatakta akacağı aşağı yukarı belli oluyor.
Onlara özerklik haram, kendi inisiyatifleriyle tutum almak haram!
Bakın işte, bütün gayretiyle önümüzdeki dönem silahsız mücadele yöntemlerini öne çıkarmak isteyen Kürt halkının politik uzlaşma çabaları hala hakaretle, alayla, küçümsemeyle karşılanıyor.
Rejimin politik uzlaşmaya gelmeyeceğini defalarca belirtmiştik.
12 yaşındaki çocuklarımızın beyinlerini dağıtan ve küstahça bunu izah etmeye çalışan olmayınca karşılarında aptal varmışçasına provokasyondan, cemaatten bahsedenler geçmiş, 16 devletin birikimini ve tarihini de sahipleniyorlar.
90'ları andıran bir savaşın şimdikinden daha evla olduğuna inandıkları için Kürt direniş hareketini dağlara yönlendirmenin ve böylelikle halktan koparmanın peşindeler.
Henüz Rojava devrimi bütün bütüne kurumsallaşmadan Kürtlerin çekileceği çıplak savaş onların lehinedir, yarın kurumsallaşmış bir Rojava devriminden sonra kimse Kürtleri sömürgeci ilişki biçimlerinde razı edemez çünkü.
Ellerinde yeterince ölümcül silah var nasılsa, dağ merkezli halkın sürgüne uğratıldığı bir savaşta değil bir çocuk ölünce bunun infiale yol açması, onlarca gerillayı öldürmek bile onların hesabına göre toplumda etki yaratmaz.
Bu, tipik bir kontrgerilla taktiğidir.
Kürdistan halkının hazırladığı yer yer uygulamaya başladığı, kitlesel inisiyatif ve direnme stratejisi bir geleneksel halini almasın diye her tür zulmü yapacaklardır.
Ne çabuk unuttuk, Sivil Cumaları bile gaz bombasına boğan bir iktidardan bahsediyoruz.
Gerçek hayatta da masa başı vaatler, sıkışınca kabullenmeler değil somut olaylar ve bu olaylar sırasında alınan tutumları herkesin ve bu arada partilerin ve devlet aygıtının hareketlerini ortaya koyar.
Devletin bekası uğruna kardeş katlini meşru bulanlar ve bunun teorisini yapanlar, Rojava'da kazanamasın diye Kürtlerin karşısında IŞİD çetelerini destekleyenler, sokağa çıkan 12 yaşındaki çocukları öldürmekten asla çekinmez.
Üstelik bu henüz hiçbir şeydir.
Halk kendi öz savunmasını inşa ettikçe "kamu düzeni" denilen zehirli sözcüğün nelere yol  açacağını, direniş ilerledikçe görebilir ve bu arada halkın onlar hatta yüzler halinde katledildiği açık kitlesel infazlara tanıklık edebiliriz.
Bunca ölümün, gözyaşının sonunda halk bütün acılarına karşın asla kaybetmeyecektir.
Emin olunabilir, her çocuğun katliyle rejim biraz daha kendi sonuna yaklaşmış olur ve en nihayet halkın asla bastırılamaz isyanıyla işlevsizleşir.
Kürdistan ve özel olarak da Cizre Bota bölgesi, özgürlük güçleriyle rejim güçlerinin kapışma alanıdır.
Rejimin orayı bir türlü pilot bölge seçtiği ortada.
Kobané, Rojava için ne anlama geliyorsa Bota'nın akıbeti de Kürdistan bakımından benzer anlamlar  taşıyor.
Elbette herkesin bulunduğu yerde Kürdistan halkıyla dayanışması kıymetli ve gerekli ancak Kobané'de alınan tarihsel tutumun benzeri en yaratıcı biçimlerde Botan'da alındığında bunun da Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin hanesine onurla kaydedileceği açık.
Şehir yoldaşlarımızın "devrim neredeyse biz oradayız" şiarı bu açıdan da yol gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder