IRAK, SURİYE VE SİLAHLAR
Irak’ta
Amerikan savaşının eşiğindeyken ‘nükleer silah’ ve rejimin Kaide’yle olduğu
iddia edilen ilişkileri, BM Güvenlik Konseyi dışında savaş ilan etmenin resmi
gerekçeleriydi.
Gerekçe,
Saddam Hüseyin’in Irak’ının komşuları ve hatta dünya barışı için tehdit haline
gelmesiydi.
Olan
oldu.
Savaş
son buldu ve denetçiler, Irak’a akın etti.
Her
taşın altında iddia edilen silahları aradı ve hiçbir şey bulamadı.
Kaide
ise rejimin düşmesi ve ülkenin ABD/Batı işgaline boyun eğmesi sonrası ancak
Irak’ta kendisine güvenli bir sığınak bulabildi.
Bugün
Suriye’nin ‘kimyasal ve biyolojik cephane’ hikayesi, olaylarda, açıklamalarda
ve medyada ön plana çıkıyor.
Irak
yerine Suriye rejimi sadece vatandaşları için değil, komşuları, dünya barış ve
güvenliği için stratejik tehdit halini aldı.
Maksat
ise bu silahların ‘emniyet altına’ alınması ki, rejim, halkına yönelik
savaşında bu silahları kullanmasın ve İsrail’e karşı kullanmakta tereddüt
etmeyecek ‘terörist’ grupların eline geçmesin!
‘Evrensel
cihadın’ bir gün dahi hedef almadığı İsrail’in, bugün bu silahlarla hedef
alınması çok yakınmış!
Condoleezza
Rice ve Colin Powel yerine Susan Rice, BM Güvenlik Konseyi’nde görevi
üstleniyor.
Oğul
George W. Bush yerine Başkan Barck Obama, Washington’ın tüm müttefiklerinin ve
bölgedeki dostlarının güvenliğini duvara çalarak, İsrail’in güvenliğinden
ABD’de tartışılamaz bir konu olarak bahsetme misyonu üstleniyor.
Hiçbir
şey önem bakımından İsrail’in güvenliğine eşdeğer değil ve hiçbir şey bu
stratejik hazinenin, Amerikan stratejik bakış açısındaki değerini ve
canlılığını değiştiremiyor.
Amerikalılar
her halükarda yalan söyledi, keza Britanyalılar da.
Savaştan
sonra yayımlanan tonlarca belge ve anı, onları yalanladı; hatta kendi yalanlarını
yayan, hedeflerini hiçbir gerekçe veya formül olmaksızın avlamak için ağlarını
kuran çete üyeleri olarak tasvir etti.
Önceden
karşılaştırılmış bir savaşa gerekçeler buldular, yalanlar yazdılar.
Powel’in
aynaya her baktığında hala utanç duyduğunu düşünüyorum.
Onu
en yüksek uluslar arası kürsüden kendi yalanlarını ve uydu görüntülerini
pohpohlayan bir ahmak gibi takdim ettiler.
Kimyasal
ve nükleer cephane hikayesinin önümüzdeki günlerde büyütüleceği, bu silahların
korunması ve güvenlik altına alınması için müdahale senaryolarının abartılacağı
açık.
Kanımca
bir sonra ki adım, bu cephaneliğin, Beşşar Esad’ın Lazkiye ve Şam’daki
saraylarında, Genelkurmay Başkanlığı binasında, uçaksavar üslerinde, Suriye’nin
silah ve füze fabrikalarında saklandığına dair ‘uydurma’ bilgiler ufak ufak
yayılmaya başlatıldı.
Tüm
bu stratejik hedef altında ABD, İsrail, NATO ve onlarla ittifak halindeki bütün Arap ve bölgesel güçlerin
müdahale için askeri gerekçesi oluşmuş olacak.
Daha
önce Irak’ta bunu yapmadılar mı?
Denetleme
ekipleri, kitle imha silahları aramak için Saddam Hüseyin’in yatak odasına
girmedi mi?
Suriye’nin
kitle imha silahlarını arama ve güvenliğe alma senaryosu, aslında ‘doğrudan
askeri müdahale senaryosunun’ hafifletici diplomatik ifadesi.
Bu
kez bölge ülkelerinin etkin katılımı ve özellikle NATO ve ABD’nin yoğun hava
desteğiyle yapılıyor.
Bu
senaryo sadece silahlarını değil, rejimin başını, kalbini ve kollarını
hedefliyor.
Bu
senaryo, bölge ülkeleri hakkında onların güvenliği savunma şekline bürünüyor ve
yüzeysel olarak savunma senaryosu halini alıyor.
Ne
var ki bu senaryo, özü ve içeriği itibariyle amacı, Suriye’deki değişim
savaşını netleştirmek ve hatta daha önce Irak’ı yıktığı gibi, Suriye’yi de
yıkmak için askeri güçle müdahalede bulunmak olan bir senaryo.
Daha
önce yalan söylediler, şimdi ve gelecekte de yalan söylemekten onları
alıkoyacak tek bir sebep yok.
Bu
senaryoyu olumlu karşılayanlar olacaktır.
‘Dünün
direnişçilerinden’ Arap İslamcılardan geniş bir kesime, ABD, Batı ve
stratejiyle tarihi olarak irtibatlı tüm rejimlere kadar ufak bir ittifak, bu
senaryonun arkasında duracaktır.
Gelecek
savaşta ise aslan payı İsrail’in olacaktır.
Sanki
Suriye kriziyle dirilerek dönen ‘Soğuk Savaş ittifaklarıyla’ karşı karşıyayız
yine.
Rejimin
suçlarına dair gürültünün ortasında gözler, Suriye’de ‘karşı devrimin’ en
çirkin bölümleri ve Suriyelilerin adil, meşru ve haklı isyanının atına binme
başarısı görmezden gelinecek.
Suriye’nin
derinlerine sızan, Türk yetkililerin gözü önünde bayraklarını Bab El Hava
kapısına diken binlerce binlerce Kaide üyesi ve benzeri savaşçı göz ardı
edilecek.
‘Liderleri’,
Müslümanların canını korumak için başvurabileceği fetvası verdiği NATO uçakları
için davullar çalınacak.
Akıl
almaz bir zamanda yaşıyoruz.
Sloganlar,
fetvalar ve Arap düşüncesi ucuzluyor.
‘Mücahitler’,
‘direnişçi’ kardeşlerinin bilemediği bir süratle,İsrail’le normalleşme
karşıtlığından İsrail’le arabuluculuk konumuna, utanç verici anlaşmaları
kınayan gösterilerin sokaklarından yapılan anlaşmaları korumayı müjdeleyen din
adamlarına dönüşüyor.
Hatay’ın
Reyhanlı ilçesindeki saldırı, emperyalizmin ve uşağı AKP Hükümeti’nin saldırgan
politikalarının memleketimizde yaşanan en vahim sonucudur.
Sürecin
başından beri, sınır kentlerimizde birçok kışkırtmalar meydana geldi.
Pek
çok insanlarımız yaralandı ve öldürüldü.
Uluslar
arası hukuk ayaklar altına alındı.
Ülkemiz
Amerika yanlısı teröristlerin üssü haline geldi.
Hatay
kentimiz Suriye iktidarına karşı savaş açan Amerika yanlısı terörist
Muhaliflerin komuta merkezi haline geldi.
Topraklarımız
komşumuz Suriye’yi kan gölüne çevirenlerin evi haline geldi.
AKP
Hükümeti ve onun işbirlikçileri, emperyalist efendilerinin sözünden çıkmayarak
hazırladıkları bu kan gölünü…
Ve
sonunda, onlarca yurttaşımız bu kan gölünde can verdi!
Açıktır
ki yaşanan felaket, ABD ve AB emperyalizminin bölge üzerindeki planlarının ve
bu planların sadık askeri AKP Hükümetinin dış politikasının sonucudur!
Açıktır
ki bu katliam, ülkemizde himaye edip, koruyup kolladıkları dinci-gerici
terörist çetelerin marifetidir!
Açıktır
ki bu katliam, bölgede yükseltilen savaşın sonucudur!
Açıktır
ki bu katliam, Yeni Osmanlı hayallerinin meyvesidir!
ÖSO
ismini kullanan terörist çete ve ona benzer tüm diğer oluşumlar, derhal topraklarımızdan
defedilmelidir!
Komşumuz
Suriye’ye dönük saldırgan ve kışkırtıcı politikalara derhal son verilmelidir!
Suriye’de
tekbir sesleriyle insan boğazlayarak terör estiren çetecilere yapılan tüm
yardımlar, derhal sonlandırılmalıdır!
Tüm
komşu ülkelerle düşmanlaşmamıza neden olan “Yeni Osmanlı” politikaları derhal
terk edilmelidir!
Kardeşimiz
Suriye Halkına yönelik saldırganlığın mimarı; Reyhanlı Katliamının sorumlusu,
bölgemizin baş belası, AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu derhal
istifa etmelidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder