22 Mayıs 2013 Çarşamba



IRAK, SURİYE VE SİLAHLAR
      Irak’ta Amerikan savaşının eşiğindeyken ‘nükleer silah’ ve rejimin Kaide’yle olduğu iddia edilen ilişkileri, BM Güvenlik Konseyi dışında savaş ilan etmenin resmi gerekçeleriydi.
Gerekçe, Saddam Hüseyin’in Irak’ının komşuları ve hatta dünya barışı için tehdit haline gelmesiydi.
Olan oldu.
Savaş son buldu ve denetçiler, Irak’a akın etti.
Her taşın altında iddia edilen silahları aradı ve hiçbir şey bulamadı.
Kaide ise rejimin düşmesi ve ülkenin ABD/Batı işgaline boyun eğmesi sonrası ancak Irak’ta kendisine güvenli bir sığınak bulabildi.
Bugün Suriye’nin ‘kimyasal ve biyolojik cephane’ hikayesi, olaylarda, açıklamalarda ve medyada ön plana çıkıyor.
Irak yerine Suriye rejimi sadece vatandaşları için değil, komşuları, dünya barış ve güvenliği için stratejik tehdit halini aldı.
Maksat ise bu silahların ‘emniyet altına’ alınması ki, rejim, halkına yönelik savaşında bu silahları kullanmasın ve İsrail’e karşı kullanmakta tereddüt etmeyecek ‘terörist’ grupların eline geçmesin!
‘Evrensel cihadın’ bir gün dahi hedef almadığı İsrail’in, bugün bu silahlarla hedef alınması çok yakınmış!
Condoleezza Rice ve Colin Powel yerine Susan Rice, BM Güvenlik Konseyi’nde görevi üstleniyor.
Oğul George W. Bush yerine Başkan Barck Obama, Washington’ın tüm müttefiklerinin ve bölgedeki dostlarının güvenliğini duvara çalarak, İsrail’in güvenliğinden ABD’de tartışılamaz bir konu olarak bahsetme misyonu üstleniyor.
Hiçbir şey önem bakımından İsrail’in güvenliğine eşdeğer değil ve hiçbir şey bu stratejik hazinenin, Amerikan stratejik bakış açısındaki değerini ve canlılığını değiştiremiyor.
Amerikalılar her halükarda yalan söyledi, keza Britanyalılar da.
Savaştan sonra yayımlanan tonlarca belge ve anı, onları yalanladı; hatta kendi yalanlarını yayan, hedeflerini hiçbir gerekçe veya formül olmaksızın avlamak için ağlarını kuran çete üyeleri olarak tasvir etti.
Önceden karşılaştırılmış bir savaşa gerekçeler buldular, yalanlar yazdılar.
Powel’in aynaya her baktığında hala utanç duyduğunu düşünüyorum.
Onu en yüksek uluslar arası kürsüden kendi yalanlarını ve uydu görüntülerini pohpohlayan bir ahmak gibi takdim ettiler.
Kimyasal ve nükleer cephane hikayesinin önümüzdeki günlerde büyütüleceği, bu silahların korunması ve güvenlik altına alınması için müdahale senaryolarının abartılacağı açık.
Kanımca bir sonra ki adım, bu cephaneliğin, Beşşar Esad’ın Lazkiye ve Şam’daki saraylarında, Genelkurmay Başkanlığı binasında, uçaksavar üslerinde, Suriye’nin silah ve füze fabrikalarında saklandığına dair ‘uydurma’ bilgiler ufak ufak yayılmaya başlatıldı.
Tüm bu stratejik hedef altında ABD, İsrail, NATO ve onlarla ittifak  halindeki bütün Arap ve bölgesel güçlerin müdahale için askeri gerekçesi oluşmuş olacak.
Daha önce Irak’ta bunu yapmadılar mı?
Denetleme ekipleri, kitle imha silahları aramak için Saddam Hüseyin’in yatak odasına girmedi mi?
Suriye’nin kitle imha silahlarını arama ve güvenliğe alma senaryosu, aslında ‘doğrudan askeri müdahale senaryosunun’ hafifletici diplomatik ifadesi.
Bu kez bölge ülkelerinin etkin katılımı ve özellikle NATO ve ABD’nin yoğun hava desteğiyle yapılıyor.
Bu senaryo sadece silahlarını değil, rejimin başını, kalbini ve kollarını hedefliyor.
Bu senaryo, bölge ülkeleri hakkında onların güvenliği savunma şekline bürünüyor ve yüzeysel olarak savunma senaryosu halini alıyor.
Ne var ki bu senaryo, özü ve içeriği itibariyle amacı, Suriye’deki değişim savaşını netleştirmek ve hatta daha önce Irak’ı yıktığı gibi, Suriye’yi de yıkmak için askeri güçle müdahalede bulunmak olan bir senaryo.
Daha önce yalan söylediler, şimdi ve gelecekte de yalan söylemekten onları alıkoyacak tek bir sebep yok.
Bu senaryoyu olumlu karşılayanlar olacaktır.
‘Dünün direnişçilerinden’ Arap İslamcılardan geniş bir kesime, ABD, Batı ve stratejiyle tarihi olarak irtibatlı tüm rejimlere kadar ufak bir ittifak, bu senaryonun arkasında duracaktır.
Gelecek savaşta ise aslan payı İsrail’in olacaktır.
Sanki Suriye kriziyle dirilerek dönen ‘Soğuk Savaş ittifaklarıyla’ karşı karşıyayız yine.
Rejimin suçlarına dair gürültünün ortasında gözler, Suriye’de ‘karşı devrimin’ en çirkin bölümleri ve Suriyelilerin adil, meşru ve haklı isyanının atına binme başarısı görmezden gelinecek.
Suriye’nin derinlerine sızan, Türk yetkililerin gözü önünde bayraklarını Bab El Hava kapısına diken binlerce binlerce Kaide üyesi ve benzeri savaşçı göz ardı edilecek.
‘Liderleri’, Müslümanların canını korumak için başvurabileceği fetvası verdiği NATO uçakları için davullar çalınacak.
Akıl almaz bir zamanda yaşıyoruz.
Sloganlar, fetvalar ve Arap düşüncesi ucuzluyor.
‘Mücahitler’, ‘direnişçi’ kardeşlerinin bilemediği bir süratle,İsrail’le normalleşme karşıtlığından İsrail’le arabuluculuk konumuna, utanç verici anlaşmaları kınayan gösterilerin sokaklarından yapılan anlaşmaları korumayı müjdeleyen din adamlarına dönüşüyor.
Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki saldırı, emperyalizmin ve uşağı AKP Hükümeti’nin saldırgan politikalarının memleketimizde yaşanan en vahim sonucudur.
Sürecin başından beri, sınır kentlerimizde birçok kışkırtmalar meydana geldi.
Pek çok insanlarımız yaralandı ve öldürüldü.
Uluslar arası hukuk ayaklar altına alındı.
Ülkemiz Amerika yanlısı teröristlerin üssü haline geldi.
Hatay kentimiz Suriye iktidarına karşı savaş açan Amerika yanlısı terörist Muhaliflerin komuta merkezi haline geldi.
Topraklarımız komşumuz Suriye’yi kan gölüne çevirenlerin evi haline geldi.
AKP Hükümeti ve onun işbirlikçileri, emperyalist efendilerinin sözünden çıkmayarak hazırladıkları bu kan gölünü…
Ve sonunda, onlarca yurttaşımız bu kan gölünde can verdi!
Açıktır ki yaşanan felaket, ABD ve AB emperyalizminin bölge üzerindeki planlarının ve bu planların sadık askeri AKP Hükümetinin dış politikasının sonucudur!
Açıktır ki bu katliam, ülkemizde himaye edip, koruyup kolladıkları dinci-gerici terörist çetelerin marifetidir!
Açıktır ki bu katliam, bölgede yükseltilen savaşın sonucudur!
Açıktır ki bu katliam, Yeni Osmanlı hayallerinin meyvesidir!
ÖSO ismini kullanan terörist çete ve ona benzer tüm diğer oluşumlar, derhal topraklarımızdan defedilmelidir!
Komşumuz Suriye’ye dönük saldırgan ve kışkırtıcı politikalara derhal son verilmelidir!
Suriye’de tekbir sesleriyle insan boğazlayarak terör estiren çetecilere yapılan tüm yardımlar, derhal sonlandırılmalıdır!
Tüm komşu ülkelerle düşmanlaşmamıza neden olan “Yeni Osmanlı” politikaları derhal terk edilmelidir!
Kardeşimiz Suriye Halkına yönelik saldırganlığın mimarı; Reyhanlı Katliamının sorumlusu, bölgemizin baş belası, AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu derhal istifa etmelidir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder