22 Mayıs 2013 Çarşamba



HATAY SAVAŞ BÖLGESİ
AKP iktidarının Suriye politikası çökerken, Hür Suriye Ordusu’na (HSO) verdiği askeri-lojistik destek giderek boyutlanıyor.
Bu desteğin merkez üssü olan Hatay’da, HSO çeteleri açık biçimde silahlı faaliyet yürütüyor.
Suriye’deki çatışmalara katılıp geri dönen ve hastanelerde tedavi olan HSO çetecilerinin aileleri de Hatay’da barınıyor.
Yaralılarla gelen ambulanslar silah dolu olarak dönüyor.
İslamcı gerici grupların etkisi altındaki sığınmacı kitle de Hatay’ın (çoğunluğu Arap Nusayri olan) yerel halkı ile çelişki yaşıyor.
Kuşkusuz bu gerilimin nedeni sivil halk değildir.
Sığınmacılarla Hatay halkını karşı karşıya getiren olgu, emperyalizmin güdümündeki Hür Suriye Ordusu’nun silahlı kamplarının bu kentte olmasıdır.
O kadar ki, HSO internet sitesinde “Merkez üssü: Hatay, Türkiye” yazıyordu.
(Tepkiler üzerine “Şam, Suriye”ye çevrildi, ancak hala irtibat numarası Türkiye’den bir Turkcell hattıdır.)
Suriye’de gerici, ırkçı, şeriatçı HSO unsurları moral ve ahlaki değerler bakımından Esad rejiminden aşağıda olduklarını kanıtladılar.
“Aleviler mezara, Hıristiyanlar Beyrut’a” ırkçı söylemiyle boğaz kesenlerin Suriye’ye getireceği “demokrasi”nin(!) ne menem bir şey olduğu netleşti.
Politik hedeflerinin Libyavari bir gerici monarşi kurmak olduğu en geniş kitleler nezdinde açığa çıktı.
‘Hür Suriye Ordusu’ çetelerinin, Türkiye halkları nezdinde hiçbir politik meşruluğu bulunmamaktadır.
Hükümetin, HSO’ya açık desteği sorgulanmaktadır.
HSO’nun silahlı varlığı, Suriye’deki çatışmaları Hatay’a taşımıştır.
1939’a kadar Suriye’nin bir parçası olan Hatay’ın bu ülkeye sosyal bağı hiç kesilmemiştir.
Nüfus özellikleri itibariyle de Antakya’nın Arap-Nusayri ağırlıklı karakteri açıktır.
Kemalizmin “Tek millet, tek dil, tek din” anlayışıyla, Hatay da “Türk kenti” ilan edilmiş, sistemli bir asimilasyon faaliyeti yürütülmüştür.
Ne var ki, Antakya’nın mozaik yapısı bozulamamış, bugüne kadar korunmuş ve sürdürülmüştür.
AKP Hükümetinin, uçağının düşürülmesi ve Batı Kürdistan’da özerk halk özyönetimlerinin kurulmasının ardından gözü dönmüş bir biçime bürünen politikası, Hatay’a ağır biçimde zarar vermektedir.
Kürtlerin Suriye’de kaderini tayin hakkı elde etmelerini önlemek ve emperyalizmin tetikçiliğini yapmak için Suriye’ye saldıran AKP Hükümeti,, Hatay’ın bu yapısına da köklü biçimde saldırmaktadır.
Hatay’ın çoğulcu kültürel yapısı tehdit altındadır.
Ayrıca kapanan sınır kapısı nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşam da gerilemektedir.
Suriye’deki savaş Hatay’a uzanmıştır.
Hatay, bir savaş kenti haline getirilmiştir.
AKP Hükümeti, Suriye sınırları içinde kuramadığı “Tampon bölge”yi Hatay’da kurmuştur.
Bütün bu saldırılara karşı Hatay halkı demokratik direnç göstermektedir.
Son olarak Antakya’da 1 Eylül Dünya Barış Günü Yürüyüşü, halkın büyük katılımıyla fiilen bir mitinge dönüşmüştü.
Kimi kurumların “provokasyon” kaygılarının ne denli suni olduğu halkın bu coşkulu katılımıyla ortaya çıkmıştır.
Yürüyüş öncesinde yapılan imza kampanyasında, kısa bir süre içinde on binlerce Hataylı “silahlı kamplar kapatılsın” talebine imza vermişti.
1 Eylül yürüyüşü, Antakya halkının Suriye’ye yönelik emperyalist saldırganlığa eylemli reddiyesidir.
Yine 1 Eylül yürüyüşü, Antakya halkının Batı Suriye’deki Kürtlerle kardeşlik yürüyüşüdür.
Yürünecek yolu göstermektedir.
Yürüyüşün ardından Hatay Valisi Ankara’ya çağrılmıştı.
Ardından her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşüne “Valilik yasağı” getirildi.
Suriye savaşının başından itibaren birçok eyleme uygulanan yasaklar resmileştirildi.
Hatay’da fiilen OHAL ilan edildi, aynı 1 Mayıs’ta Taksime işçi ve emekçi sınıfının girmesini engellemek için olduğu gibi.
Silahlı El Kaide unsurlarına Hatay’da tam bir hareket serbestliği getirilirken, sendikaların, partilerin basın açıklaması yapmasına bile yasak getirildi.
Türkiye halkları, emperyalizme karşı demokratik ve halkçı bir direnç sergileyen Hatay halkı ile omuz omuza durmayı başarmalıdır.
Yoksa daha çok 45 kişiler savaş kurbanı olacakalrdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder