HATAY SAVAŞ BÖLGESİ
AKP iktidarının
Suriye politikası çökerken, Hür Suriye Ordusu’na (HSO) verdiği askeri-lojistik
destek giderek boyutlanıyor.
Bu desteğin
merkez üssü olan Hatay’da, HSO çeteleri açık biçimde silahlı faaliyet
yürütüyor.
Suriye’deki
çatışmalara katılıp geri dönen ve hastanelerde tedavi olan HSO çetecilerinin
aileleri de Hatay’da barınıyor.
Yaralılarla
gelen ambulanslar silah dolu olarak dönüyor.
İslamcı gerici
grupların etkisi altındaki sığınmacı kitle de Hatay’ın (çoğunluğu Arap Nusayri
olan) yerel halkı ile çelişki yaşıyor.
Kuşkusuz bu
gerilimin nedeni sivil halk değildir.
Sığınmacılarla
Hatay halkını karşı karşıya getiren olgu, emperyalizmin güdümündeki Hür Suriye
Ordusu’nun silahlı kamplarının bu kentte olmasıdır.
O kadar ki,
HSO internet sitesinde “Merkez üssü: Hatay, Türkiye” yazıyordu.
(Tepkiler
üzerine “Şam, Suriye”ye çevrildi, ancak hala irtibat numarası Türkiye’den bir
Turkcell hattıdır.)
Suriye’de
gerici, ırkçı, şeriatçı HSO unsurları moral ve ahlaki değerler bakımından Esad
rejiminden aşağıda olduklarını kanıtladılar.
“Aleviler
mezara, Hıristiyanlar Beyrut’a” ırkçı söylemiyle boğaz kesenlerin Suriye’ye
getireceği “demokrasi”nin(!) ne menem bir şey olduğu netleşti.
Politik
hedeflerinin Libyavari bir gerici monarşi kurmak olduğu en geniş kitleler
nezdinde açığa çıktı.
‘Hür Suriye
Ordusu’ çetelerinin, Türkiye halkları nezdinde hiçbir politik meşruluğu
bulunmamaktadır.
Hükümetin,
HSO’ya açık desteği sorgulanmaktadır.
HSO’nun
silahlı varlığı, Suriye’deki çatışmaları Hatay’a taşımıştır.
1939’a kadar
Suriye’nin bir parçası olan Hatay’ın bu ülkeye sosyal bağı hiç kesilmemiştir.
Nüfus
özellikleri itibariyle de Antakya’nın Arap-Nusayri ağırlıklı karakteri açıktır.
Kemalizmin
“Tek millet, tek dil, tek din” anlayışıyla, Hatay da “Türk kenti” ilan edilmiş,
sistemli bir asimilasyon faaliyeti yürütülmüştür.
Ne var ki,
Antakya’nın mozaik yapısı bozulamamış, bugüne kadar korunmuş ve sürdürülmüştür.
AKP
Hükümetinin, uçağının düşürülmesi ve Batı Kürdistan’da özerk halk
özyönetimlerinin kurulmasının ardından gözü dönmüş bir biçime bürünen
politikası, Hatay’a ağır biçimde zarar vermektedir.
Kürtlerin
Suriye’de kaderini tayin hakkı elde etmelerini önlemek ve emperyalizmin
tetikçiliğini yapmak için Suriye’ye saldıran AKP Hükümeti,, Hatay’ın bu
yapısına da köklü biçimde saldırmaktadır.
Hatay’ın
çoğulcu kültürel yapısı tehdit altındadır.
Ayrıca
kapanan sınır kapısı nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşam da gerilemektedir.
Suriye’deki
savaş Hatay’a uzanmıştır.
Hatay, bir
savaş kenti haline getirilmiştir.
AKP Hükümeti,
Suriye sınırları içinde kuramadığı “Tampon bölge”yi Hatay’da kurmuştur.
Bütün bu
saldırılara karşı Hatay halkı demokratik direnç göstermektedir.
Son olarak
Antakya’da 1 Eylül Dünya Barış Günü Yürüyüşü, halkın büyük katılımıyla fiilen
bir mitinge dönüşmüştü.
Kimi
kurumların “provokasyon” kaygılarının ne denli suni olduğu halkın bu coşkulu
katılımıyla ortaya çıkmıştır.
Yürüyüş
öncesinde yapılan imza kampanyasında, kısa bir süre içinde on binlerce Hataylı
“silahlı kamplar kapatılsın” talebine imza vermişti.
1 Eylül
yürüyüşü, Antakya halkının Suriye’ye yönelik emperyalist saldırganlığa eylemli
reddiyesidir.
Yine 1 Eylül
yürüyüşü, Antakya halkının Batı Suriye’deki Kürtlerle kardeşlik yürüyüşüdür.
Yürünecek
yolu göstermektedir.
Yürüyüşün
ardından Hatay Valisi Ankara’ya çağrılmıştı.
Ardından her
türlü toplantı ve gösteri yürüyüşüne “Valilik yasağı” getirildi.
Suriye
savaşının başından itibaren birçok eyleme uygulanan yasaklar resmileştirildi.
Hatay’da
fiilen OHAL ilan edildi, aynı 1 Mayıs’ta Taksime işçi ve emekçi sınıfının
girmesini engellemek için olduğu gibi.
Silahlı El
Kaide unsurlarına Hatay’da tam bir hareket serbestliği getirilirken,
sendikaların, partilerin basın açıklaması yapmasına bile yasak getirildi.
Türkiye
halkları, emperyalizme karşı demokratik ve halkçı bir direnç sergileyen Hatay
halkı ile omuz omuza durmayı başarmalıdır.
Yoksa daha
çok 45 kişiler savaş kurbanı olacakalrdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder