MİLLİ MEDYA
“Milli
gazeteci sadece devleti alinin çıkarlarını gözetir, bu uğurda hakikati kurban
etmekten çekinmez, birinci sorumluluğunun para verip gazetesini alan okurlarına
karşı değil de devleti yönetenlere karşı olduğunu düşünür.” Hilal Kapla.
Milli
gazeteciler her dönemde tedavülde 6-7 Eylül olaylarını kışkırtan İstanbul
Exspres gazetesi de ‘milli’ gazetecilik yapıyordu.
12
Eylül’de faşist darbecileri alaylı pullayanlar da.
28
Şubat darbecileri arayıp tehdit ettiğinde yazarlarını kovanlar da.
Ezilenlerin
Vekillerini “Katil Sizsiniz” diye hedef gösteren Yeni Şafak’ta ‘milli’
gazeteciydi.
Yıldırım
Türker’in, Nuray Mert’in, Ece Temelkuran’ın, Banu güven ve diğer demokratların
yazılarına son verenlerde ‘milli’ gazeteci patronlardı.
Hilal
Kaplan’ın 2011 Ekim’inde yayınlanan yazısında yaptığı milli gazeteci tanımı,
Başbakan Erdoğan ve holigan medyasının ‘ideal gazetecisi’ değil de nedir?
Balıkesir’de
ve akabinde Erdoğan gazetelere ‘AKP terbiye’sini vermeye devam etti: Derakap
herkes başta gazeteciler olmak üzere iktidarın çizdiği ‘milli’ menfaatlar
yolunda hizaya geçmeye.
Hizaya
geçmeyenler tez hapse atıla, batırıla.
Gazete
yayın yönetmenleri dinlemedi mi hemen patronları, Demirörenler, Şahenkler
harekete geçirile.
Yazarların
yazısı sansürlene, kendine sansür koymayanlar kovula.
Hükümetin
‘ulvi’ amaçlarına uygun hareket eden memleket ‘evlatlarına’ da ‘milli gazeteci’
payesi verile.
2011
yılının ekim ayında yaygın medya patronları ve yönetmenleriyle toplantı yapan
Erdoğan o zamana kadar alttan alta sürdürdüğü medyayı ele geçirme ve kontrol
altına alma yönelimini açığa vurdu.
Gazetecilik
namusuyla değil de yaranma ataklığıyla hareket eden kimi gazete patronları ‘son
dakika’ anonsunun kaç dakika süreceğini bile kendisine soracak düzeyde hizaya
girdi.
Toplantıdan
görev çıkaran beş haber ajansı devlete biat bildirisi yayınladı.
Çağdaş
Gazeteciler Derneği bu bildiriye şöyle cevap verdi: “Gazetecilik kamu
görevidir; gazetecinin temel amacı halkı ve kamuoyunu bilgilendirmektir.
Gazetecinin
halka ve kamuoyuna karşı mesleki sorumluluğu, kamu otoritelerine karşı
sorumluluğundan önce gelir. ‘Haberde dürüstlük-nesnellik, yorumda özgürlük-serbestlik’
kuralı titizlikle uygulanmalıdır.”
O
dönem toplantıya katılan kimi patronların ve gazetecilerin dip noktası
duruşlarına karşı duran yazarlar Erdoğan’ın isteğini ‘milli gazeteci’ üretmek
olarak tanımlamış ve ‘gayri millilik’ çağrısı yapmışlardı.
Erdoğan’ın
bu toplantılarla yapmak istediğini kendinden önceki iktidar merkezleri
kışlalarda düzenlediği toplantılarda yapıyordu.
Amaç
aynıyken fark yemeğin resmi kurumlarda yapılıp yapılmaması, hizaya çekmeye
çalışanların üniforma mı takım elbise giyip giymemesiydi.
Murad
aynıydı: İktidarın istediği haberden başka haber çıkmaması, ‘çizgi’ dışı yorum
yapanların köşelerinin kapatılması, gazetecilerin yazamaz hale getirilmesi.
Hükümet
politikasında tutarlılık var.
Balıkesir
konuşmasında basına dönük sarf ettiği sözlerden de bunu gösteriyor.
AKP’nin
özgürlük anlayışının ‘kendine Müslümanların’ demokrasisinden ibaret olduğunu
söylemek bu tavırdan sonra da malumu bir kez daha ilam etmekten başka bir şey
olmayacaktır.
Merkezin
yaygın medyası artık net bir ikilemle karşı karşıya: Ya her dönem iktidarların
isteğine göre yayın yapma anlayışını efendileri değiştirdikten sonra da
sürdürecekler ya kamuoyunu doğru bilgilendirme namusuyla hareket edecekler.
Ya
yeni ‘merkez’ medya yönetmenlerinin salık verdiği gibi AKP’yi her halükarda
savunacaklar ya da buçuk gazetecilik namusuna uygun olarak ‘haberde
dürüstlük-nesnellik, yorumda özgürlük’ esas alan bir yayın çizgisini hayata
geçirecekler.
Ya
Erdoğanlara biat edecekler ya başta basın özgürlüğü olmak üzere özgürlükleri
savunacaklar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder