22 Mayıs 2013 Çarşamba



MİLLİ MEDYA
    “Milli gazeteci sadece devleti alinin çıkarlarını gözetir, bu uğurda hakikati kurban etmekten çekinmez, birinci sorumluluğunun para verip gazetesini alan okurlarına karşı değil de devleti yönetenlere karşı olduğunu düşünür.” Hilal Kapla.
Milli gazeteciler her dönemde tedavülde 6-7 Eylül olaylarını kışkırtan İstanbul Exspres gazetesi de ‘milli’ gazetecilik yapıyordu.
12 Eylül’de faşist darbecileri alaylı pullayanlar da.
28 Şubat darbecileri arayıp tehdit ettiğinde yazarlarını kovanlar da.
Ezilenlerin Vekillerini “Katil Sizsiniz” diye hedef gösteren Yeni Şafak’ta ‘milli’ gazeteciydi.
Yıldırım Türker’in, Nuray Mert’in, Ece Temelkuran’ın, Banu güven ve diğer demokratların yazılarına son verenlerde ‘milli’ gazeteci patronlardı.
Hilal Kaplan’ın 2011 Ekim’inde yayınlanan yazısında yaptığı milli gazeteci tanımı, Başbakan Erdoğan ve holigan medyasının ‘ideal gazetecisi’ değil de nedir?
Balıkesir’de ve akabinde Erdoğan gazetelere ‘AKP terbiye’sini vermeye devam etti: Derakap herkes başta gazeteciler olmak üzere iktidarın çizdiği ‘milli’ menfaatlar yolunda hizaya geçmeye.
Hizaya geçmeyenler tez hapse atıla, batırıla.
Gazete yayın yönetmenleri dinlemedi mi hemen patronları, Demirörenler, Şahenkler harekete geçirile.
Yazarların yazısı sansürlene, kendine sansür koymayanlar kovula.
Hükümetin ‘ulvi’ amaçlarına uygun hareket eden memleket ‘evlatlarına’ da ‘milli gazeteci’ payesi verile.
2011 yılının ekim ayında yaygın medya patronları ve yönetmenleriyle toplantı yapan Erdoğan o zamana kadar alttan alta sürdürdüğü medyayı ele geçirme ve kontrol altına alma yönelimini açığa vurdu.
Gazetecilik namusuyla değil de yaranma ataklığıyla hareket eden kimi gazete patronları ‘son dakika’ anonsunun kaç dakika süreceğini bile kendisine soracak düzeyde hizaya girdi.
Toplantıdan görev çıkaran beş haber ajansı devlete biat bildirisi yayınladı.
Çağdaş Gazeteciler Derneği bu bildiriye şöyle cevap verdi: “Gazetecilik kamu görevidir; gazetecinin temel amacı halkı ve kamuoyunu bilgilendirmektir.
Gazetecinin halka ve kamuoyuna karşı mesleki sorumluluğu, kamu otoritelerine karşı sorumluluğundan önce gelir. ‘Haberde dürüstlük-nesnellik, yorumda özgürlük-serbestlik’ kuralı titizlikle uygulanmalıdır.”
O dönem toplantıya katılan kimi patronların ve gazetecilerin dip noktası duruşlarına karşı duran yazarlar Erdoğan’ın isteğini ‘milli gazeteci’ üretmek olarak tanımlamış ve ‘gayri millilik’ çağrısı yapmışlardı.
Erdoğan’ın bu toplantılarla yapmak istediğini kendinden önceki iktidar merkezleri kışlalarda düzenlediği toplantılarda yapıyordu.
Amaç aynıyken fark yemeğin resmi kurumlarda yapılıp yapılmaması, hizaya çekmeye çalışanların üniforma mı takım elbise giyip giymemesiydi.
Murad aynıydı: İktidarın istediği haberden başka haber çıkmaması, ‘çizgi’ dışı yorum yapanların köşelerinin kapatılması, gazetecilerin yazamaz hale getirilmesi.
Hükümet politikasında tutarlılık var.
Balıkesir konuşmasında basına dönük sarf ettiği sözlerden de bunu gösteriyor.
AKP’nin özgürlük anlayışının ‘kendine Müslümanların’ demokrasisinden ibaret olduğunu söylemek bu tavırdan sonra da malumu bir kez daha ilam etmekten başka bir şey olmayacaktır.
Merkezin yaygın medyası artık net bir ikilemle karşı karşıya: Ya her dönem iktidarların isteğine göre yayın yapma anlayışını efendileri değiştirdikten sonra da sürdürecekler ya kamuoyunu doğru bilgilendirme namusuyla hareket edecekler.
Ya yeni ‘merkez’ medya yönetmenlerinin salık verdiği gibi AKP’yi her halükarda savunacaklar ya da buçuk gazetecilik namusuna uygun olarak ‘haberde dürüstlük-nesnellik, yorumda özgürlük’ esas alan bir yayın çizgisini hayata geçirecekler.
Ya Erdoğanlara biat edecekler ya başta basın özgürlüğü olmak üzere özgürlükleri savunacaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder