ANALARI ZİNCİRLERİN AĞIRLIĞINDAN KURTARIRSANIZ
ANNELER GÜNÜNDE VERECEĞİNİZ EN BÜYÜK HEDİYE O OLUR
Savaş nedir
kadınlar için?
Yağmalanan bir
ülkeyle işgal edilmiş bedenler, taciz, tecavüz mü?
Göç mü?
Tecavüz sonucu
doğrudan çocukların onlara ait olmayan utancı mı?
Yoksulluk ve
yoksunluk mu?
Babasız kalan
çocukların yürek burkan acısını yaşamak mı?
Bir kış
akşamı, yarısı çocuk olan sivil halkın üzerine yağdırılan mı yoksa?
Paris’te hain
bir tuzakla katledilen üç kadın mı?
Omuzlar
üzerinde askere gönderilen çocuklarını tabutlarla karşılamanın tarifsiz acısı
mı?
Yakılan
köyler, yerlerinden edilen insanların travması mı?
Hepsi ve daha
fazlasıdır, kadınlar için savaş.
Taciz,
tecavüz, işkence, göç, yoksulluk, ölüm…
Bosna
Hersek’ten Ruanda’ya, Afganistan’dan Irak’a kadar emperyalist-gerici tüm haksız
savaşlarda en fazla bedeli kadınlar ödedi.
Sömürgeci
emperyalist güçler tarafından, Suriye’de başlatılan iç savaş acıları Hatay’ın
Reyhanlı ilçesine patlatılan bombanın sonucu 45 insanın ölümü, yüzlercesinin
yaralanması ve acıların yine en büyüğünü anneler gününe 2 gün kala annelerin
yaşaması ve gözyaşı dökmesi olmuştur.
İşgal edilen
topraklarla birlikte kadınların bedenleri de yağmalandı.
Savaşlarda
kadın kimliği, cinselliği saldırıya uğramıştır.
Yoksulluğu,
acıları yaşayan kadınlar bir de kadın kimliğinden dolayı savaşın mağduru
olmuştur.
Savaş, erkek
egemen sistemin daha fazla güçlenmesi, kadına yönelik şiddetin aile içerisinde sıradanlaşmasıdır aynı zamanda.
30 yıldır
ısrarla sürdürülen bu savaşta en büyük bedeli Kürt kadınları ödedi.
Büyük acılar
yaşayarak büyük bedeller ödeyen kadınlar şimdi daha büyük kararlılıkla elini
diğer uluslardan hemcinslerine uzatıyor.
Roboski’de
üzerine bombalar yağdırılan çocukların anneleri barış için elini uzatma
olgunluğunu gösteriyor.
Uzatılan bu el
“barış istiyoruz gelin birlikte inşa edelim” çağrısıdır esasta.
Devam eden
kirli savaşlar, sadece Kürt kadınlara değil, başta Türk halkı olmak üzere
farklı ulus ve kimliklerden milyonlarca kadına büyük acılar yaşattı.
Savaş
ortamında halklar birbirine karşı
kışkırtılıp düşmanlaştırılırken kadınlar yoksullukla yaşam savaşı vermeye
itildi.
Savaş
bütçesinin dayatılması yetmezmiş gibi bir de omuzlar üzerinde askere gönderdiği
çocuğunu tabutlarla karşılamanın dehşetli acısını yaşadı.
Askerde alevi,
solcu, ilerici yüzlerce genç şüpheli biçimde öldü.
Her ne kadar
ADD, CHP ve İşçi Partisi ellerinde Türkiye bayrağı ile Akil insanlar arkasında
dolaşarak bir araya gelmeyi engellemeye çalışsa da; barış , özgürlük ve
demokrasi mücadelesi veren biz insanlara
düşen görev savaşın acısını
farklı biçimde de olsa etinde kemiğinde duyan kadınları bir araya getirmektir.
Türk’ü,
Kürt’ü, Arap’ı, Çerkes’i, Alevi’si, Sünni’siyle milyonlarca kadını barış
hareketinin muhatabı haline getirelim.
Gözyaşının
rengi gibi kadınların acılarının, renginin de aynı olduğunu en geniş kadın
kitlesine anlatma sorumluluğu omuzlarımızda.
On yıllardır
sürdürülen kirli savaşların bilinçlerde
yarattığı tahribatın etkisini küçümsemeden savaştan en fazla canı yananların
yine ayağa kaldırılıp harekete geçilmesinin zorunluluğuyla, yolumuzu
hareketimizin yönünü çizmeliyiz.
Özcesi, kadın
barış hareketi için ya da bir yol açılmalı ya bir yol yapılmalıdır.
Yaşanılan
acılar güç kaynaklarına dönmelidir.
Bu mücadelede
zorluklar olduğu gibi iyi realize edildiğinde biriken olanaklar da var.
Demokratik
kadın hareketinin özellikle kürtaj yasası karşıtı mücadelede ortaya çıkan
birleşik mücadele çıtası yükseltilerek geliştirilmelidir.
Burada HDK’li
kadınlara çok iş düşüyor.
Henüz birçok
kentte HDK Kadın Meclisleri kurulamamış da olsa da bu süreç hem etkili bir
kadın kitle çalışması örgütlenmenin hem de HDK Kadın Meclisleri’ni kurmanın
aracı yapılabilir.
HDK’nın
başlatmış olduğu barış kampanyasını kadınlar cephesinden örgütlenmek anlamına
da gelecek olan bu çalışma ile en geniş kesimlerle bir araya gelmenin ortak
mücadeleyi geliştirmenin yolları zorlanabilir.
Kadın
piknikleri, film gösterimleri, imza masaları söyleşiler, barış konserleri gibi
onlarca araçla kadınlar kuşatılarak barış mücadelesinin gerekliliği
gündemleştirilebilir.
En son Sinop,
Samsun ve Hatay’da yaşanan ırkçı-linççi bindirilmiş kıtalarla yapılan devlet
destekli provokasyonlar yanıltmamalıdır.
Bunca acıyı
yaşayan kadınlar uygun bir dil ve araçlar
yaratıldığında mutlaka kirli savaşlara artık yeter diyerek barışın
diliyle konuşacaktır.
Ayrıca o
ırkçı-linççi gruplardan daha büyük kalabalıkların, milyonlarca kadının savaşın
bitmesini istediğini unutmayalım.
Güçlü kadın
barış hareketi, milyonlarca kadının gözlerini kapatan şovenizm perdesini de
yırtarak erkek egemenliğine karşı mücadeleyi de büyütmelidir.
Yeter ki bu
mücadelenin öznesi olan kadınlar, ekmeğe yapılan zamla kirli savaşların bağını
ve yine kadına yönelik artan erkek, devlet şiddetini emekçi kadınlara anlatma
emekçiliğine girişebilirsin.
Sizi malı gibi
gören kocalarınıza malı olmadığınızı, Töreler bahane edilerek kadınların
acımasızca öldürülmesine ve törelere
karşı olduğunuzu, başlık parası karşılığı bir mal gibi satılmanıza karşı
durarak; mal değil insan olduğunuzu ve evlilik içerisinde kadınlarında söz
hakkı olduğunu eğmen erkeklere kabul ettirmelisiniz.
Şimdi de barış
için savaşacak kadınlar.
Mücadele yine
zorlu.
On yıllardır
ırkçı, şoven saldırganlığın hedefi haline getirilerek zehirlenen kadınlara
ulaşmak, yaşamlarına girerek acılarına dokunmanın yollarını bulabilmenin
zorluğu bu.
Zorlu belki
ama asla imkansız değil onlara ulaşmak.
Bunca yıldır
devam eden bu haksız savaşlarda en fazla acıyı yaşayanlar, hemcinslerini daha
kolay anlayacaktır.
Yeter ki, ısrarla o kadınlara gidilsin.
Yaratıcı kadın
aklı barış hareketi yaratmanın olanakları üzerine düşünmeye, yeni yollar, yeni
araçlar bulmaya vakfedilsin.
Roboski’de çocuğunu
kaybeden anne ile asker annesinin “artık yeter bu savaş bitsin” haykırışındaki
öfke barış için örgütlenmeye girişilsin.
O zaman,
sadece gözyaşlarının değil barışın da dilinin aynı olduğu görülecektir.
“Hareket
etmeyenler, zincirlerinin ne kadar ağır olduğunu bilmezler” demiş Rosa
Lüksemburg.
Demek ki,
öncelikle barış mücadelesi için harekete geçmek gerekiyor.
Belki de
şovenizmin esiri haline getirilen kadın kitleleriyle buluşmasının önündeki esas
engel zincirlerin ağırlığıdır.
O halde
öncelik, harekete geçerek zincirlerin ağırlığından anaları kurtarırsanız işte o
zaman anneler gününde annelere en
büyük hediyeyi vermiş olursunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder