22 Mayıs 2013 Çarşamba



REYHANLI’DA Kİ  PATLAYAN  BOMBA  AKP’NİN SURİYE POLİTİKASIDIR
Reyhanlı katliamı, hiç kuşkusuz Türkiye siyasi tarihinin en büyük, en vahşi ve en kıyıcı kitle kutlamalarından birisidir.
Aslında unutulmayacak ve her zaman halkların hesap sorma öfkesiyle anılacaktır.
                AKP Hükümeti, katliamın ilk anından itibaren bütün dikkati “faillere” odakladı.
Bir yandan da yayın yasağı koyarak katliama dair her türlü bilgiyi tekeline aldı.
Elinde sansür belgesiyle kanal kanal dolaşan polisler, Abdülhamit devri sansürünü hatırlattı.
Bir anda toplum, Reyhanlı’yla ilgili olarak sadece Muammer Güler’in sesiyle baş başa bırakıldı!
Tıpkı 1990’larda OHAL bölgesinde olduğu gibi, halk kendi ülkesindeki gerçekleri, dış ülkelerin basın organlarından öğrenmeye çalıştı.
Hükümet,  Reyhanlı katliamını bir psikolojik harekata konu etti.
Zira Reyhanlı katliamı, AKP’nin Suriye politikasının patlamasıydı.
Katliama dair ortaya serilecek her türlü gerçek, hükümetin dış politikasını sürdürülemez hale getirecekti.
Dolayısıyla önce yayın yasağıyla medyaya ipotek kondu, sonra ise hükümet açıklamalarıyla Reyhanlı’nın öfkesi sahte hedeflere yöneltildi.
Reyhanlı katliamı, Suriye’ye dönük savaş hazırlığı ortamı yaratmak için kullanıldı.
İKTİDAR SURİYE’DE TIKANDI
Hatay’ın ve Suriye sınırındaki diğer kentlerin iki yıldır ÖSO çetelerinin karargahı haline getirilmesi, ÖSO unsurlarının Türk kontrgerillası tarafından eğitilmesi, Suriye içlerine sürekli muharip unsurların gönderilmesi yaralıların yine Türkiye’de tedavi edilmesi şeklinde özetlenebilecek döngü, önce Akçakale’de, sonra Cilvegözü’nde, son olarak da Reyhanlı’da şiddetli sonuçlara yol açmıştır.
Türk burjuvazisinin bir devlet siyaseti olarak Suriye’de iç savaş kışkırtma, NATO destekli ÖSO çetelerini aktif biçimde destekleme siyaseti elinde patlamıştır.
Bunun bedelini her üç olayda da halkımız ödemiştir.
Artık AKP iktidarının Suriye politikasını eskisi gibi sürdürme şansı kalmamıştır. Şu nedenlerden ötürü, bu böyledir.
a)                  Erdoğan, Suriye’de Esad rejiminin (Libya gibi) hızla çökeceği üzerine bir hesap yapmıştı. Bu hesap boşa çıktı.
b)                 Dahası, Washington Post gibi muhafazakar ABD gazetelerinin dahi kabul ettikleri gibi, Suriye ordusu, oluşturduğu 60,000 kişilik milis gücüyle ve Hizbullah’ın aktif desteğiyle birlikte adım adım ÖSO’yu geriletmeye, mevzilerini ele geçirmeye ve pozisyonlarını güçlendirmeye başlamıştır.
İran, Irak ve Rusya’nın kararlı desteğini alan Suriye rejimi, açık bir emperyalist işgal olmadığı sürece ÖSO’nun çete savaşıyla kısa vadede devrilmeyeceğini kanıtlamış bulunuyor.
c)                  İsrail’in fiili saldırıları ÖSO çetelerini misliyle itibarsızlaştırmış ve Siyonizmle aynı cephede savaşan güçler konumuna indirmiştir.
d)                 Askeri alanda Esad rejiminin elinin güçlenmesinin açık bir sonucu olarak ABD-Rusya arasında siyasi çözüm müzakereleri başlamıştır. Burada ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry ilk kez Esad’ın da dahil olduğu bir çözüm sürecinden bahsetmiştir.
e)                 “Suriye muhalefeti”nin en güçlü örgütü konumuna gelen El Nusra Cephesi’nin El Kaide’ye açık bağlılığını ilan etmesi, ABD’yi olduğu kadar Katar’ı  da Esad rejimini hızla devirme konusunda kararsızlığa sürüklenmiştir. (ABD, Aralık’tan bu yana El Nusra Cephesini “terör örgütleri” listesine aldı.)
f)                   Türkiye hükümetinin El  Nusra Cephesi gibi kökten dinci gruplara dayanarak Ceylanpınar üzerinden Serekaniye’ye düzenlediği saldırı seferleri açık bir başarısızlığa uğradı. Rojava Kürdistan’daki halk özyönetimlerini yıkmaya ya da zayıflatma planı şimdilik suya düştü.
Bütün bu gelişmelerin üzerine gelen Reyhanlı katliamı, AKP Hükümetini bir yol ayrımına getirmiştir.
Türkiye, artık, Suriye’ye “savaş ihraç etme” siyasetini kendi gücüyle sürdüremez hale gelmiştir. Rojava’ya müdahale planları iflas ettiği gibi, Esad rejimine karşı aldığı de facto savaş pozisyonunu da değiştirme şansı yoktur.
Bu, emperyalist Batı koalisyonunun Körfez gericiliğiyle birlikte Suriye’ye müdahale siyasetinde yaşadığı başarısızlığın açık bir sonucudur.
Hükümetin Suriye siyaseti her bakımdan çökmüştür, iflas etmiştir.
Bu yüzden Erdoğan, Reyhanlı katliamını Suriye’ye yönelik açık emperyalist işgalin meşrulaştırılması için bir vesileye çevirmeye çalışmaktadır.
Yayın yasağıyla tekeline aldığı bilgileri, bu yüzden halka, eksilterek ve çarpıtarak sunmaktadır.
Bu yüzden, Reyhanlı’daki siyasi sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Bu yüzden, İçişleri Bakanı Güler, katliamdan 7 saat sonra “her şeyi çözdük”, “planlayanlar, yapanlar hepsi elimizde, hepsi itiraf etti” dediği halde mahkemeye ancak depocu, kaportacı vb. unsurları çıkartabilmiştir.
Bu yüzden hükümet baştan beri bir iç savaş dili kullanmış, “Marksist terör örgütü” söylemiyle antikomünist saldırganlığı geliştirmenin sinyallerini vermiştir.
Ve bu yüzden Erdoğan’ın ABD gezisi, Obama’ya Suriye’yi işgal etmesi için yalvarma gezisine dönüşmüştür.
İKTİDARIN VE HALKIN ÖFKESİ
Bütün bu koşullar nedeniyle AKP iktidarı Reyhanlı’yı yasla, üzüntüyle, acıyla değil; panikle, ne yapacağını bilemezlikle ve saldırmak için hedef arayan bir ruh haliyle karşılamıştır.
Bunun karşısında, halklarımız ise, Reyhanlı’yı büyük bir acıyla, hüzünle ve öfkeyle karşılamışlardır.
Reyhanlı’nın ortalama insanda yarattığı bilinç, Suriye politikalarının yanlışlığıdır.
Barış isteyen on milyonlar karşısında, AKP, Suriye’yle savaşı dayatan “marjinal” bir güç durumuna düşmüştür.
Devlet, polis ordusuyla, panzerleriyle, coplarıyla, tazyikli sularıyla ve gaz bombalarıyla ne kadar saldırırsa saldırsın Antakya’da binlerin sokaklara dökülüşü, yarıdan çoğu AKP’ye oy vermiş Reyhanlıların “Hükümet istifa” sloganları, Van’dan Tekirdağ’a, İzmir’den Samsun’a bütün bir coğrafyanın acı ve öfkeyle ayağa kalkışı, Ankara gençliğinin üç üniversiteye yayılan kararlı direnişi, Halkların Demokratik Kongresi’nin pek çok ilde düzenlediği eylemler,  Reyhanlı’ya halklarımızın verdiği yanıttan kesitlerdir.
Reyhanlı katliamı, “Ortadoğu’da barış” için bir toplumsal mücadele dinamiğinin varlığına bir kez daha işaret etmiştir.
Giderek mücadeleyi yerellere yayan ve kitlelerin geniş kesimlerini katan bir hattan yürünerek bu dinamiğin gücü misliyle büyütülebilir.
Suriye’de savaşa karşı çıkan halk dinamikleriyle Kürdistan’daki savaşa karşı çıkan halk dinamiklerinin birliğinin sağlanması ise antiemperyalist, antifaşist mücadelenin atılımına götürecek halkanın tutulması anlamına gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder