REYHANLI’DA Kİ PATLAYAN
BOMBA
AKP’NİN SURİYE POLİTİKASIDIR
Reyhanlı katliamı, hiç kuşkusuz Türkiye siyasi tarihinin en büyük, en
vahşi ve en kıyıcı kitle kutlamalarından birisidir.
Aslında unutulmayacak ve her zaman halkların hesap sorma öfkesiyle anılacaktır.
AKP
Hükümeti, katliamın ilk anından itibaren bütün dikkati “faillere” odakladı.
Bir yandan da yayın yasağı koyarak katliama dair her türlü bilgiyi
tekeline aldı.
Elinde sansür belgesiyle kanal kanal dolaşan polisler, Abdülhamit devri
sansürünü hatırlattı.
Bir anda toplum, Reyhanlı’yla ilgili olarak sadece Muammer Güler’in
sesiyle baş başa bırakıldı!
Tıpkı 1990’larda OHAL bölgesinde olduğu gibi, halk kendi ülkesindeki
gerçekleri, dış ülkelerin basın organlarından öğrenmeye çalıştı.
Hükümet, Reyhanlı katliamını bir
psikolojik harekata konu etti.
Zira Reyhanlı katliamı, AKP’nin Suriye politikasının patlamasıydı.
Katliama dair ortaya serilecek her türlü gerçek, hükümetin dış
politikasını sürdürülemez hale getirecekti.
Dolayısıyla önce yayın yasağıyla medyaya ipotek kondu, sonra ise
hükümet açıklamalarıyla Reyhanlı’nın öfkesi sahte hedeflere yöneltildi.
Reyhanlı katliamı, Suriye’ye dönük savaş hazırlığı ortamı yaratmak için
kullanıldı.
İKTİDAR SURİYE’DE TIKANDI
Hatay’ın ve Suriye sınırındaki diğer kentlerin iki yıldır ÖSO
çetelerinin karargahı haline getirilmesi, ÖSO unsurlarının Türk kontrgerillası
tarafından eğitilmesi, Suriye içlerine sürekli muharip unsurların gönderilmesi
yaralıların yine Türkiye’de tedavi edilmesi şeklinde özetlenebilecek döngü,
önce Akçakale’de, sonra Cilvegözü’nde, son olarak da Reyhanlı’da şiddetli
sonuçlara yol açmıştır.
Türk burjuvazisinin bir devlet siyaseti olarak Suriye’de iç savaş
kışkırtma, NATO destekli ÖSO çetelerini aktif biçimde destekleme siyaseti
elinde patlamıştır.
Bunun bedelini her üç olayda da halkımız ödemiştir.
Artık AKP iktidarının Suriye politikasını eskisi gibi sürdürme şansı
kalmamıştır. Şu nedenlerden ötürü, bu böyledir.
a)
Erdoğan, Suriye’de Esad rejiminin (Libya gibi)
hızla çökeceği üzerine bir hesap yapmıştı. Bu hesap boşa çıktı.
b)
Dahası, Washington Post gibi muhafazakar ABD
gazetelerinin dahi kabul ettikleri gibi, Suriye ordusu, oluşturduğu 60,000
kişilik milis gücüyle ve Hizbullah’ın aktif desteğiyle birlikte adım adım
ÖSO’yu geriletmeye, mevzilerini ele geçirmeye ve pozisyonlarını güçlendirmeye
başlamıştır.
İran, Irak ve Rusya’nın kararlı
desteğini alan Suriye rejimi, açık bir emperyalist işgal olmadığı sürece
ÖSO’nun çete savaşıyla kısa vadede devrilmeyeceğini kanıtlamış bulunuyor.
c)
İsrail’in fiili saldırıları ÖSO çetelerini
misliyle itibarsızlaştırmış ve Siyonizmle aynı cephede savaşan güçler konumuna
indirmiştir.
d)
Askeri alanda Esad rejiminin elinin
güçlenmesinin açık bir sonucu olarak ABD-Rusya arasında siyasi çözüm
müzakereleri başlamıştır. Burada ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry ilk kez Esad’ın
da dahil olduğu bir çözüm sürecinden bahsetmiştir.
e)
“Suriye muhalefeti”nin en güçlü örgütü konumuna
gelen El Nusra Cephesi’nin El Kaide’ye açık bağlılığını ilan etmesi, ABD’yi
olduğu kadar Katar’ı da Esad rejimini
hızla devirme konusunda kararsızlığa sürüklenmiştir. (ABD, Aralık’tan bu yana
El Nusra Cephesini “terör örgütleri” listesine aldı.)
f)
Türkiye hükümetinin El Nusra Cephesi gibi kökten dinci gruplara
dayanarak Ceylanpınar üzerinden Serekaniye’ye düzenlediği saldırı seferleri
açık bir başarısızlığa uğradı. Rojava Kürdistan’daki halk özyönetimlerini
yıkmaya ya da zayıflatma planı şimdilik suya düştü.
Bütün
bu gelişmelerin üzerine gelen Reyhanlı katliamı, AKP Hükümetini bir yol
ayrımına getirmiştir.
Türkiye, artık, Suriye’ye “savaş ihraç
etme” siyasetini kendi gücüyle sürdüremez hale gelmiştir. Rojava’ya müdahale
planları iflas ettiği gibi, Esad rejimine karşı aldığı de facto savaş
pozisyonunu da değiştirme şansı yoktur.
Bu, emperyalist Batı koalisyonunun
Körfez gericiliğiyle birlikte Suriye’ye müdahale siyasetinde yaşadığı
başarısızlığın açık bir sonucudur.
Hükümetin
Suriye siyaseti her bakımdan çökmüştür, iflas etmiştir.
Bu yüzden Erdoğan, Reyhanlı katliamını
Suriye’ye yönelik açık emperyalist işgalin meşrulaştırılması için bir vesileye
çevirmeye çalışmaktadır.
Yayın
yasağıyla tekeline aldığı bilgileri, bu yüzden halka, eksilterek ve çarpıtarak
sunmaktadır.
Bu yüzden, Reyhanlı’daki siyasi sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Bu yüzden, Reyhanlı’daki siyasi sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Bu yüzden, İçişleri Bakanı Güler,
katliamdan 7 saat sonra “her şeyi çözdük”, “planlayanlar, yapanlar hepsi
elimizde, hepsi itiraf etti” dediği halde mahkemeye ancak depocu, kaportacı vb.
unsurları çıkartabilmiştir.
Bu yüzden hükümet baştan beri bir iç
savaş dili kullanmış, “Marksist terör örgütü” söylemiyle antikomünist
saldırganlığı geliştirmenin sinyallerini vermiştir.
Ve
bu yüzden Erdoğan’ın ABD gezisi, Obama’ya Suriye’yi işgal etmesi için yalvarma
gezisine dönüşmüştür.
İKTİDARIN VE HALKIN ÖFKESİ
Bütün bu koşullar nedeniyle AKP iktidarı
Reyhanlı’yı yasla, üzüntüyle, acıyla değil; panikle, ne yapacağını bilemezlikle
ve saldırmak için hedef arayan bir ruh haliyle karşılamıştır.
Bunun karşısında, halklarımız ise, Reyhanlı’yı
büyük bir acıyla, hüzünle ve öfkeyle karşılamışlardır.
Reyhanlı’nın ortalama insanda yarattığı
bilinç, Suriye politikalarının yanlışlığıdır.
Barış isteyen on milyonlar karşısında,
AKP, Suriye’yle savaşı dayatan “marjinal” bir güç durumuna düşmüştür.
Devlet, polis ordusuyla, panzerleriyle,
coplarıyla, tazyikli sularıyla ve gaz bombalarıyla ne kadar saldırırsa
saldırsın Antakya’da binlerin sokaklara dökülüşü, yarıdan çoğu AKP’ye oy vermiş
Reyhanlıların “Hükümet istifa” sloganları, Van’dan Tekirdağ’a, İzmir’den
Samsun’a bütün bir coğrafyanın acı ve öfkeyle ayağa kalkışı, Ankara gençliğinin
üç üniversiteye yayılan kararlı direnişi, Halkların Demokratik Kongresi’nin pek
çok ilde düzenlediği eylemler, Reyhanlı’ya
halklarımızın verdiği yanıttan kesitlerdir.
Reyhanlı katliamı, “Ortadoğu’da barış”
için bir toplumsal mücadele dinamiğinin varlığına bir kez daha işaret etmiştir.
Giderek mücadeleyi yerellere yayan ve
kitlelerin geniş kesimlerini katan bir hattan yürünerek bu dinamiğin gücü
misliyle büyütülebilir.
Suriye’de savaşa karşı çıkan halk
dinamikleriyle Kürdistan’daki savaşa karşı çıkan halk dinamiklerinin birliğinin
sağlanması ise antiemperyalist, antifaşist mücadelenin atılımına götürecek
halkanın tutulması anlamına gelecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder