9 Temmuz 2013 Salı



GEZİ PARKI EYLEMİ BİR SIÇRAMA TAHTASI
Çevreci  duyarlılığa sahip küçük bir grubun hareketi, Gezi Parkı’nı koruma talebi ile başlayıp polis terörüne direnme biçimini aldı.
70’i aşkın şehirde yüzlerce eylem ve gösteri ile geceli gündüzlü süren bir halk direnişine dönüştü.
Bu toplumsal hareketi mayalayan pek çok etkenden söz edilebilir ama birleşme zemini ve aynı kanalda ilerlemesini sağlayan ana dinamiğin politik dile tercümesi, politik özgürlük talebine çıkar.
Kitleler bir harekete karışırken önceden öngörüp planlayarak, bir siyasal programı hayata geçirme kararıyla yola düşmezler, hareket halindeyken yapmakta olduklarının politik anlamını sezerler ama saf halde ortaya koyamazlar.
Bunun siyasal tercümesini doğru biçimde yapacak, bir politik özgürlükler talebi olarak formüle edecek olan politik öncüdür.
Ancak bu halk direnişini ortaya çıkaran dinamiklerin politik dile tercümesi hala hareketin gerisindedir.
Birkaç ay öncesine kadar bu ülkenin yakıcı bir sorunu vardı.
Kürt sorunu hemen her açıdan siyasetin gündemini belirleyen bir ağırlık taşıyordu.
Öcalan ve PKK önderliğinin inisiyatifi altında girilen yumuşama iklimi demokratik, adil ve onurlu barış imkanını canlandırdı.
Kürt halkında güçlü bir karşılık buldu. Batıda Türk halkı arasında ise son aylarda en azından çatışmasızlık ortamının yarattığı iyimserlik.
Mevcut durumda yatışmış görünse de Kürt sorununun çözümü ve kalıcı barış doğrultusunda henüz hükümet cephesinden hukuki, yasal-anayasal adımlar atılmış değil.
Bu esnada patlayan halk direnişi Kürdi dile çevirmek, Kürdi bakış açısıyla anlamaya çalışmak, Türkiye devriminin hareket halindeki iki ana dinamiğini buluşturacak ortak dilin inşasını sağlayacaktır.
Kürt halkının temel talebi kimliğinin tanınması, varlığının kabul edilmesi, anadilde eğitim ve bunların anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır.
Halk direnişimizin patlama dinamiklerinden birisi de hiçbir konuda fikrinin sorulmaması, kendisini doğrudan ilgilendiren konularda tepeden inme kararlarla dayatmalarda bulunulması, yaşam tarzı, istek ve iradesinin hiçe sayılmasına duyduğu tepkinin dışa vurumuydu.
“Ben varım, bir iradem var, yaşam tarzım var ve yaşam alanlarıma fütursuzca karışmaya hakkın yok, beni ilgilendiren konulardan söz ve karar hakkım var ve bunu kullanacağım” diyor, bir bakıma politik varlık hakkının kabul edilmesini istiyor.
Kendi kaderini tayin hakkını talep eden Kürt halkının özneleşmesiyle kendi yaşamı-yaşam alanları hakkında karar hakkı talep eden halk direnişçilerinin özneşleşmesi, böyle bir paralellik arz ediyor.
Ulusal kimlik ve varoluş biçimi çevresinde örgütlenme hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü politika yapma özgürlüğü önündeki engellerin temizlenmesi, politik özgürlüklerin kullanımını sınırlayan yasa ve yasakların kaldırılması demektir.
Bunlar, devrimimizin askeri programıdır ve demokratikleşmenin temel taşlarıdır.
Halk direnişini ortaya çıkaran süreç, Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanması ile ivme kazandı.
Taksim yasağı, İstiklal Caddesi ve Galatasaray önüne doğru genişletildi, ardından tüm şehirlere yayıldı.
Basın açıklamaları, gösteri ve yürüyüşler dizginsiz polis terörü ile engellendi, bastırıldı, ezimeye çalışıldı.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik devrimci ve ilericiler, direnen-hak arayan işçi ve emekçiler, şu ya da bu biçimde örgütlenmiş toplumsal kuvvetler söz konusu olduğunda daha da pervasızlaştı.
Toplumsal muhalefetin parlamento dışı kuvvetlerine söz, düşünce, ifade özgürlüğü tanımayan örgütlü yapısını ezmeye kalkan, gösteri, yürüyüş, eylem hakkını gasp eden tiranlık bu b üyük halk direnişini çok hızlı biçimde mayaladı ve ortaya çıkardı.
Buradan bakıldığında, Kürt halkının bir bütün olarak politik özgürlükler talebi, halk direnişini ortaya çıkaran özgürlüksüzlük koşullarıyla aynı zeminde ortaklaşıyor.
Kürt halkı, demokratik özgürlük formülasyonunu geri çekip yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması talebi ile en azından yerel-ulusal düzeyde siyasete doğrudan katılma hakkı istiyor.
Yerel yönetimlerde siyaset aracılığıyla ulusal demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımı, ulusal ilgi ve kültürün geliştirilmesi, ulusal bilinç etrafında örgütlenerek siyasi iradesini kolektifleştirme ve bu kolektif irade ile ülke siyasetinde yer alma kanallarını işletmeye çalışıyor.
Halk direnişinin yaşam alanları ile ilgili konularda söz ve yetki talebi Kürdi dile çevrildiğinde, yerel yönetimlere katılma ve karar mekanizmalarında yer alma talebinden başka bir anlama gelmez.
Bununla Kürt halkının yerel yönetimler yetkilerinin arttırılması, reformlu taleplerini kendi kaderini tayin hakkı demokratik talebi altında birleştirmek ve bu zeminde mücadele ortaklığı sağlamak için koşullar son derece elverişlidir.
Söz, düşünce, ifade, eylem özgürlüğü temelinde bundan sonra halk direnişinin nasıl ilerleyeceği, hangi yöne evrileceği konusunda bir öngörüde bulunmak kolay değil.
Sönümlense de geriye büyük bir mücadele birikimi bırakacağı şüphesiz.
Zira bu direniş, halk kitlelerinin onlarca yılda elde edilebilecekleri demokratik bilinç birikimini birkaç güne sığdırmayı başardı.
Bu bilinç sıçraması, önümüzdeki yeni çarpışmalar ve direnişlerin mayası olacak.
Kürdi bakış ve Kürdi dile tercüme etmenin önemi esas olarak bu demokratik bilinci birleşik devrimimizin sıçrama tahtası haline getirmenin zorunluluğu ile alakalıdır.
Evet, bu bir zorunluluktur, ama bugün dünden daha büyük avantajlara sahibiz, devrimin güncelliği bu zeminde gerçeklik kazanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder