9 Temmuz 2013 Salı



HALK İSYANI VE ALEVİ HAREKETİNİN DEVRİMCİ ROLÜ                                                                                                                                     

AKP iktidarının otoriter, zorba, adaletsiz ve ‘Ben yaptım oldu’ anlayışına, ezilenlerin, emekçilerin taleplerine kulaklarını tıkayan, onları görmezden gelen ve hep azarlayan kibrine karşı toplumda biriken öfke bir halk isyanına dönüştü. 27 Mayıs 2013′ten itibaren Taksim Gezi Parkı’nda doğa nöbeti tutan eylemcilere dönük üst üste yapılan polis saldırıları ve sabah baskınlarıyla uygulanan devlet terörü, öteden beri birikmekte olan toplumsal öfkeyi patlattı.
Emek Sineması protestosundan 1 Mayıs’ta Taksim’in yasaklanmasına ve sonrasında Taksim başta gelmek üzere coğrafyanın kavga ve tarih yüklü meydanlarında ezilenlerin sesinin duyulmasını engellemek amacıyla yapılan saldırılar, yasaklamalar, halkı yok sayan burjuva kibir ve aşağılayıcı söylemler iyice gerilen zembereğin boşalmasına, ezilenlerin devrimci öfke patlamaları ile alanlara akmasına yol açtı.
Taksim Gezi Parkı direnişiyle başlayan eylemler, coğrafyanın bütününe yayıldı. Bütün illerde, başta merkezi meydanlar olmak üzere sokaklar, caddeler yüz binlerin isyanına sahne oldu, oluyor. Ezilenler, Gezi Parkı ile dayanışmanın yanı sıra biriken diğer toplumsal çelişkilerden (ulusal, mezhepsel, dinsel vb.) doğan sorunlar karşısında iktidarın kayıtsızlığı ve pervasızlığına karşı öfkelerini sokaklara yansıtıyorlar. Polis barikatlarını dağıtıyorlar, meydanları zapt ediyorlar.
Bu coğrafyadaki en büyük işçi direnişi olan 15-16 Haziran direnişinin dahi çapı, yaygınlığı, kitleselliği, sürekliliği ve militanlığıyla aşan bir halk isyanı yaşanıyor. Sokaklara akan ezilenler özgürleşiyor, sokakları ve meydanları özgürleştiriyor.
Bu isyanın politik bir önderliği yok. Heterojen ve kendiliğinden bir halk isyanı olarak coğrafyamızın bütün muhalif renklerini kendi talepleriyle sokağa çekti. Bu eylemlerde yer alan ve barikatlarda geceli gündüzlü çarpışanların çoğunluğu genç ve yine bunların çok büyük bir çoğunluğu herhangi bir siyasi yapıyla ilişkili değil; böylesi eylemlerde de ilk kez yer alıyorlar.
ALEVİLER VE İSYAN
Bu halk isyanının geniş toplumsal dayanaklarından birini Aleviler oluşturuyor. Alevi gençleri, bu hareket içerisinde belki de en kitlesel bölüğünü oluşturuyor. Aleviler, bugün bu eylemlerde öncelikli olarak Alevi sorununun temel taleplerini; mesela cemevlerini, sorunlu din derslerini vs. öne çıkartmıyorlar. Ancak şurası bir gerçek ki; Aleviler, Alevi gençleri, AKP Hükümetinin genel olarak bütün toplumu, özel olarak Alevileri hedef alan uygulamaları ve tavırlarına karşı sokağa dökülüyorlar. AKP Hükümetinin, Suriye üzerinde oynadığı gerici savaş siyaseti ve bu siyaset üzerinden Alevileri hedef gösteren ayrımcı, mezhepçi söylemlerine öfke duyuyorlar. AKP iktidarının, Ortadoğu’daki bölgesel gerici siyasetinin Yavuz Selim ve döneminde bugünü özdeşleştiren çağrışımlarla (Suriye’nin fethi, İran’a seferler, Kürdistan’ı denetime alması) yürütmesi, Alevi kitlelerinin tarihsel ve güncel öfkelerini kışkırtıyor. Ve en son, tarihte Alevi katliamlarıyla nam salmış, coğrafyamızda Aleviler başta olmak üzere ezilenler tarafından lanetle anılan, büyük tarihsel ve toplumsal yaralar açmış Yavuz Selim adının AKP tarafından yüceltilerek 3. Köprü’ye verilmek istenmesi tuz biber olmuş, Alevilerin öfkesini alevlendirmiştir. Nitekim bu isyan günlerinde Alevi kitlesi ağırlıklı olarak bu konudaki öfkeleriyle barikat savaşına yüklenmiştir.
ALEVİLİĞİN GÜNCEL DEVRİMCİ ROLÜ
Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında, kendiliğinden de olsa patlayan devrimci bir öfke var. Bu bir halk isyanıdır. Kimse bu isyanın bir Alevi isyanı olduğunu iddia etmiyor. Ancak bu isyan, ezilenlerin bütün renklerini taşıyor. Diğer muhalif toplumsal dinamiklerin yanı sıra, geniş ve kitlesel katılımıyla Alevilerin öfkesinin de yansıdığı bir ayaklanmadır bu.
Aleviler yok sayılmaya, inkar edilmeye, inançlarının aşağılanmasına, dışarıdan kimlik dayatılmasına, kendi kimlikleri ve varoluşları üzerinde söz sahibi olmalarının engellendiği dayatmalara, demokratik taleplerinin karşılanmamasına karşı öfke biriktiriyorlar. Güncel siyasal gelişmelerin Alevileri hedef alan biçimlere büründürülmesi bu öfkeyi alevlendiriyor.
Bu cepheden bakınca açıkça görülüyor ki, Aleviler de temel hak ve özgürlükler mücadelesinde kendi talepleri ve siyasal refleksleriyle harekete geçmiş, en geniş ezilenler cephesinin bileşeni olarak sokaklarda saf tutmuştur.
Eylemlerde ulusalcı faşistlerin yer alması ve de CHP başta gelmek üzere burjuva partilerin Kemalist grup ve bireylerin bulunması, bu isyanın meşru zeminini ve niteliğini zayıflatmaz, keza isyanı onların siyasi kulvarında bir eyleme de dönüştürmez.
Alevi sorunu, bu coğrafyada yaşayan diğer temel toplumsal siyasal çelişkilerden doğan sorunlardan biridir. Kürt sorunu gibi toplumsal siyasal yaşamın çözüm bekleyen ağır gündemlerinden biridir. Aleviler, Alevi sorununun diğer hak ve özgürlükler mücadelesinin bir parçası olduğunun bilincindedirler. Çözümün de Kürt sorunu dahil tüm hak ve özgürlükler sorunlarının çözümüyle birlikte sağlanacağını bilmektedirler. Bu mücadele de, politik özgürlüğün elde edilmesiyle kazanılabilir ancak. Demokratik Alevi hareketi ve onun bütün bileşenleri, toplumsal mücadelenin antişovenist, antifaşist, antiemperyalist, ilerici, demokratik, özgürlükçü cephesinin bir parçası olarak pozisyon almaktadır. Coğrafyamızda politik özgürlüklerin kazanılmasını esas alan birleşik devrimimizin asli bir bileşenidir.
Bu halk isyanı da devrimimizin örgütleyeceği, özneleştirip siyasal bir devrim cephesi halinde geliştireceği dinamikleri, coğrafya genelinde bir araya getirmiştir. Aleviler de talepleri ile siyasal, toplumsal duruşlarına uygun, devrimci bir pozisyon almışlardır.
ALEVİ HAREKETİNİN ÖRGÜTLENMESİ
Sokağa dökülen kitlenin önemli bir kısmı daha önce böylesi eylemlerde hiç yer almadı. Üstelik çoğunluğu herhangi bir siyasi parti veya örgütle ilişkili değil. Genel olarak örgütsüz. Bu durum, Alevi kitlesi için de geçerlidir. Öte yandan, en genel anlamıyla antifaşist, özgürlükçü bir kitle olarak tanımlanabilir.
Tam da bu noktadan hem isyanın temel kuvvetlerinin örgütlenmesi ve siyasal bir merkez etrafında birleştirilmesi sorunu vardır; hem de özel olarak -konumuz itibarıyla- Alevi kitlesinin yeniden ve Alevi siyasallaşmasının son yıllarda kaydettiği ilerlemeler yönünde örgütlenmesinde yarar vardır. Alevi kitlesinin siyasal zeminlerini, çelişkilerini, duruşlarını buna temel olan yaklaşımlarını, motivasyonlarını son siyasal gelişmeler ışığında yeniden ele almak ve onların örgütlenmesinin zeminine dönüştürmek gerekiyor.
Aleviler kendilerini, bu coğrafyada yaşanan temel hak ve özgürlükler mücadelesinin bir muhatabı olarak görüyorlar. Alevi sorununun çözümünün, Kürt sorunu başta gelmek üzere diğer toplumsal-siyasal sorunların çözümüyle birlikte olacağını biliyorlar. Yürütülen mücadele içerisinde sorunlarının çözümünün politik özgürlüğün elde edilmesiyle kazanılabileceğini kavrıyorlar. Toplumsal ve siyasal pozisyonlarını buna göre belirliyorlar.
12 Mayıs 2013′te, yani bu halk isyanından iki hafta önce gerçekleştirilen 3. Büyük Alevi Kurultayı, o kurultayda yürütülen tartışmalar, gösterilen yaklaşımlar ve sağlanan yüksek irade birliği ile bugün kitlesel biçimde barikatları besleyen sokak iradesini birleştirmek, bunu süreklileştirmek ve köklü kopuşlara kadar taşımak gerekiyor.
KURULTAY İRADESİ VE İSYAN
Demokratik Alevi Hareketi’nin (DAH) son birkaç yıllık dönemde geniş ve kitlesel bir siyasal çıkış yaptığını daha önce vurgulamıştık. Alevi kurultayının, Alevi toplumunun sorunlarını ve taleplerinin tartışıldığı, nabzının tutulduğu ve yüksek düzeyde bir iradenin sağlandığı, demokratik zemini güçlü araçlar olarak ortaya çıktığını ve süreklileştiğini belirtmiştik. Bu kurultayda ortaya çıkan irade ile sokakta yürütülen mücadelenin etkileşimi, birliğinin sürekliliğinin önemine dikkat çekmiştik. Bu gerçeklik, bugün ziyadesiyle geçerlidir. 3. Büyük Alevi Kurultayı’nın iradesi ile halk isyanının siyasal zemini birleştirilmelidir.
3. Büyük Alevi Kurultayı, “Devletli değil, toplumsal barış” şiarıyla toplandı. Kürt sorununda yaşanan son gelişmeler karşısında Alevilerin izleyeceği politikaları tartıştı. Bu tartışmalar, Alevilerin bir yol haritası oluşturması ve bu süreçte kendi talepleriyle yer alması, temel hak ve özgürlükler cephesini güçlendirmesi ekseninde cereyan etti. Alevi toplumunun nabzını yansıtan ve siyasal motivasyonunun yönünü gösteren tartışmalara sahne oldu.
Aleviler, “toplumsal barış” tartışmalarının yapıldığı bu süreçte Alevi sorununun görmezden gelinmesine haklı olarak tepki gösteriyorlar. Alevilerin sürecin dışında tutulmasına itiraz ediyorlar. Devletin bu çerçevedeki yaklaşımlarının, Alevileri ve onların sorunlarını görmezden gelen bir tavır olarak görüyorlar. Bu yüzden sürecin daha geniş emekçi kesimleri de kapsayan bir sürece dönüşmesini, Alevilerin de kendi talepleriyle bu genel toplumsal mücadelede saf tutmasını savunuyorlar.
Aleviler, 12 Eylül darbecilerinin maşası olan, Hızır Paşa’lığı kimseye bırakmayan yol düşkünü İzzettin Doğan’ın AKP ve devlet propagandisti olarak “akil insan” diye görevlendirilmesine öfke duyuyorlar.
Aleviler, bu süreçte Alevi hareketi üzerinde oynanan oyunlara karşı da öfkeliler. Alevileri barış karşıtı gibi gösteren söylem ve tartışmalara itiraz ediyorlar. Keza, Aleviler arasında Kürtlere ve Kürt Ulusal Demokratik Hareketi’ne (KUDH) karşı güvensizlik yaymaya çalışan tarihsel ve inançsal önyargıları körükleyip yeniden KUDH’ye karşı mesafe örgütlemeye çalışanlara prim vermiyorlar. Alevilerle KUDH’yi karşı karşıya getirmeye çalışan gerici, şoven yaklaşımları deşifre ediyorlar, teşhirini yapıyorlar.
Ulusalcı faşistlerin ve CHP’nin Alevileri kendi dümen sularına çekmeye çalışmalarına, sosyal-şoven siyaseti Aleviler içerisinde güncelleme gayretlerine, Kemalizm üzerinden etki kurma girişimlerine karşı daha uyanık ve bilinçli bir kesim ve tavır öne çıkıyor. Bu tutum, Kurultay’da kendisini yüksek sesle ifade etti. Aleviler, nasıl ki Cumhuriyet mitinglerinde kitlesel olarak katıldıktan sonra doğrudan kendi demokratik talepleriyle ayrışıp kendi siyasal zemininde olumlu yönde saflaştılarsa, bugün de toplumsal siyasal gelişmeler karşısında, aynı zeminde ve olumlu yönde bir saflaşma halindeler.
3. Büyük Alevi Kurultayı, aldığı kararları ortak bir irade halinde beyan etmiştir. Sonuç bildirgesinde yer alan şu ifadeler, Alevi yığınlarının siyasal saflaşmasının ve sokak eylemlerindeki pozisyonlarının temeli olmalıdır ve bu temel derinleştirilmelidir:
“(…) bizler, barışın salt devlet eliyle ve devletin istediği kadar değil, halkların iradesi ve sözüyle başarılacağına olan inancımızı ve bu nedenle de barış sürecinin tam göbeğinde yer aldığımızdan hiç şüphe duymadığımızı beyan ediyoruz.
“Barış süreci karşısında kaygılı bir bekleyiş ve atalet içinde olan herkesi, dikkatlerini iktidarın adımlarına çevirmeye, attığı her adımda müdahale etmeye hazır olmaya, barışı tek başına AKP’ye teslim etmemeye ve AKP’nin süreci konjonktürel çıkarları uğruna istismar etmesine karşı uyanık olmaya çağırıyoruz.
“AKP iktidarının ve onun güdümündeki kalem efendilerinin, daha şimdiden faturayı Alevilere kesmeye hazırlandıkları aşikardır. Bizler, Alevilerin terörle ilişkilendirilmesi gayretlerinin barış sürecini baltalamaya çalışanların PKK içindeki Alevi gruplar olduğu iddialarına, Suriye eksenli olarak geliştirilen Alevi nefretinin Kürt ekseniyle birleştirilmesinin, Paris cinayeti kurbanlarının ve PKK’nin kimi üst düzey isimlerinin Alevi kökenli oluşlarının birden bire öne çıkarılmasının anlamını kavrayacak kadar irfan sahibiyiz.
“Vicdanını yitirmemiş her Alevi, Kürt’ün Kürtlüğünden ötürü eza gördüğü her yerde bir Kürt’tür. Ve aynı Alevi bilir ki, demokratik reflekslerle şekillenmiş her Kürt, bir Alevi’nin Aleviliğinden ötürü eza gördüğü yerde kuşkusuz bir Alevi olacaktır…
“Eğer haklar eşitse, halklar kardeştir. Eğer haklar eşitse, yaşananın adı barıştır. Kardeşlik ve barışın yolu eşitlikten geçer.” (3. Büyük Alevi Kurultayı Sonuç Bildirgesi’nden)
Aleviler, kendi dillerinden ve Alevice bir tavırla tarihsel siyasal özne oluyorlar. Kendi üzerlerinde oynanan oyunları boşa çıkaracak, onları Aleviliğin toplumsal zeminine yabancı ve yapay saflaşmalara zorlayan tehlikeli ve düşmanca yaklaşımlara prim bırakmayacak bir irade ve bilinç geliştiriyor. Bu bilinç ve irade, Alevilerin siyasal eylemlerinin yükselmesiyle derinleşecektir. Sosyalistler gerek kendi kuvvetleriyle gerekse de HDK gibi birleşik araç ve örgütlerle mücadele yoldaşlığını geliştirip daha büyütmeyi, ileriki dönemde alevlenecek siyasal sürece hazırlamayı gündemine daha fazla almalıdır.
Önümüz 2 Temmuz. 2 Temmuz katliamının 20. yılı. Adalet talebiyle isyan dalgasının sürdürüleceği önemli gün ve gündemlerden biri olacak. Ve elbette 2013 boyunca devam edecek mücadele gündemleri, burjuvazinin 3 seçimi sıkıştırdığı 2014 seçim yılında yoğun ve sürekli bir siyasal atmosferle birleşecektir.
Yavuz Selim özentilerinin ve onun günümüzdeki temsilcilerine karşı tarihten aldığı güç ve mücadele geleneğiyle Aleviler, başta Kürtler olmak üzere ezilenlerin geniş cephesi içinde Alevi rengiyle ve duruşuyla bir yanıt vermelidir. Ve tabi ki yarın, bugünden kazanılacaktır. Böylece, bugün halk isyanında yer alan Alevi öfkesi, politik özgürlüklerin kazanılması mücadelesinde devrimci rolü ve etkinliğinde derinleşecektir.
Gezi Parkı eylemleri göstermiştir ki, günümüzde en ufak bir hak talebiyle başlayan eylemler, hızla siyasallaşıyor ve ezilenlerin en geniş kesiminin gündemlerini birleştiren bir rol oynuyor. Önümüzdeki dönemde halk isyanının etkileri devam edecektir. Birleşme zemini sokaktadır. Ve daha fazla çıkacaktır sokağa. Halkların devrimci baharı için daha çok sokak! Daha çok hazırlık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder