ROBOSKİ GİBİ
REYHANLI DA KİRLİ SAVAŞ ZAİYATI SAYILDI
Suriye
emperyalist kapitalist ülkelerin ve buna bir alt perdeden bölgesel güç
merkezleri olarak dahil olan Türkiye ve İran’ın hegemonya ve güç
mücadelelerinin öne çıkan sahası durumunda.
Suriye’deki iç
savaş çıkar ve çelişkileriyle karşıtlaşan emperyalist-kapitalist devletlerin,
bölgesel tekelci kapitalist devletlerin ve bölgesel fay hattının harekete
geçmesiyle oyunu bölgesel düzeyde etkileme gücüne sahip olan yerel güçlerin
yaşanan güç ve hegemonya mücadelesinin bir sonucu olarak yaşanmaktadır.
Türkiye
Suriye’de gerici iç savaşın örgütleyicilerinden biri, paramiliter güçlerin
kontrgerilla faaliyetlerinin merkezi konumundadır.
ANTAKYA…
Ortadoğu
coğrafyasının hemen hemen tüm renklerini içinde barındıran, farklı etnik,
dinsel ve mezhepsel kimliklerin bir arada yaşadığı, bir kent Antakya.
Ve aynı zamanda
Ortadoğu’da Suriye kriziyle birlikte yükselen gerilimin de bir parçası.
Suriye’deki iç
savaşın taraflarından biri olan Özgür Suriye Ordusu isimli paramiliter silahlı
çetelerin saldırı ve lojistik üssü.
Suriye’de gerici
iç savaşın tarafları eliyle sürdürülen, örtülü bir emperyalist kapitalist savaş
yaşanıyor.
Ve Türkiye’nin
bölgesel güç olma politikasının bir sonucu olarak bu savaş başta Antakya olmak
üzere sınır kentlerini de doğrudan etkisi altında almış durumda.
Bunun bedeli,
Antep’te, Akçakale’de Cilvegözü’nde ve en son Reyhanlı’da dökülen kan ve
paramparça olan canlar oldu.
Yaşanan açık
söyleyelim örtülü bir savaştır.
Antakya halkı
fiili bir savaş sürecinin içinde yarın ne olacağından kaygılı bir biçimde
yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Reyhanlı’daki
katliama kadar bu savaşın bir tarafı, parçası olmak istemediğini haykırsa da
savaş karşıtı hareketin cılızlığıyla birlikte sesini duyuramadı.
Ve katliam göz
göre göre geldi.
Bu katliamda
payımız var:
Tekelci
kapitalist devletin emperyalist kapitalist bölgesel tekelci savaş
politikalarına karşı sesimizi yükseltmediğimiz için.
Suriye’de yanı
başımızda süren ve Türkiye’nin doğrudan tarafı olduğu kapitalist savaşa karşı
güçlü bir savaş karşıtı hareket geliştiremediğimiz için…
Reyhanlı, Özgür
Suriye Ordusu’nun TC tarafından en muteberli görülen kolu olan El Nusra ve El
Faruk Tugayı’nın lojistik, eğitim ve üslenme noktası.
Sokaklarında
gündüz Suriye topraklarına savaşmaya giden akşam geri dönen kamuflaj elbiseli,
silahlı çete üyeleri dolaşıyor.
Reyhanlı’da
cihadçı çeteler tarafından bomba imalatı, tırlarla silah ve malzeme sevkiyatı
yapılıyor. İşte burada imal edilen bombalarla -tıpkı Reyhanlı’da olduğu gibi-
Halep’te, Şam’da onlarca insan, tarafı olmadıkları bir savaşın artık sayılmayan
kurbanları olarak toprağa düşüyorlar. Reyhanlı’da gördük savaşın bir simülasyon
oyunu olmadığını.
Suriye ile sınır
kentler başta Antakya olmak üzere adeta tampon bölge durumunda.
Antakya halkı
aylar önce fitili ateşlenmeye hazır bir bomba haline gelen bölge durumuna
işaret ediyor ve bölgenin savaş üssü olarak kullanılmasına karşı tepkisini
haykırıyordu.
Üç maymunu
oynadı basın, Antakya’dan yükselen savaş karşıtı çığlıkları Esadcılık olarak
yaftalayıp bastırmaya çalıştı AKP hükümeti.
Bombalar
Reyhanlı’da patladığında hükümete ve basına dönük öfke patlamasının nedeni
buydu.
Sınır
kentlerindeki halk aylardır sınırların yol geçen hanı olmasına işaret ediyor,
sınırların denetlenmesini istiyor.
Reyhanlı’nın
sokaklarında eli silahlı asker kıyafetli paramiliter güçlerin dolaşmasını
istemiyor.
Bu tepkiler yer
yer savaştan kaçan mültecilere karşı ırkçı tepkilere kadar vardı.
Bu tehlikeli
gerilimi görmemek için ya kör olmak ya da bu gerilimi stratejik derinliği olan
bir politikanın unsuru olarak zaten istiyor olmak gerekiyor.
Kapitalist
devletin kör olduğunu kimse iddia edemez.
Ancak göçmen
karşıtlığı konusunda da, bölgenin fay hattını oluşturan etnik, dinsel ve
mezhepsel farklılıkların kaşınmasıyla oluşan gerilimde de, El Nusra gibi
köktendinci silahlı çetelerin kontrol edilebilirliği konusunda da yanlış hesap
yaptıklarını ise katliam sonrası kriz yönetimindeki karaya oturuşlarından dolayı
pekala söyleyebiliriz.
ROBOSKİ
GİBİ REYHANLI DA KİRLİ SAVAŞ ZAİYATI SAYILDI
Bu vahşet
karşısında yas bile ilan edilmedi.
Televizyon
ekranları eğlence programlarından, dizilerden milim şaşmadı, ekranlara yasın
rengi olan siyah hiç yansımadı.
Ama savaş
karşıtlığını geliştirir ve bu da yükselen güç Türkiye burjuvazisi ve devletinin
Ortadoğu’daki ali çıkarlarına zarar verir diye Reyhanlı katliamı için karartma
uygulandı.
Reyhanlı gerçeği
kopkoyu bir karanlığın içerisine hapsedildi. Antakyalılar, Reyhanlılılar daha
önce her gün yüksek gerilim hattına dönmüş olan hayatları için attıkları
çığlıkları duyuramamıştı, şimdi de onlarca ölülerinin, paramparça olan, vücut
bütünlüğü bile kalmayan cesetlerinin daha onlarca ağır yaralısının acısını
haykıramıyor, sesini dünyaya ulaştıramıyor.
Reyhanlılıların
görülmeyen, sayılmayan (sahi ölü sayısının 51 olduğuna inanan var mı?)
ölülerine inat, Türkiye televizyon ekranlarına kilitlenmiş yine Survivor
adasında kimin dokunulmazlık kazanacağını, kimin ödül kazanacağını, kimin
adadan gideceğini izliyordu.
Bu acıyı 2011′in
son günlerinde Roboski de yaşadı.
Acıda bile
ortaklaşılamadı.
Onlar
cenazelerinin parçalarını bir araya getirip gömmeye çalışırken Türkiye’nin
yılbaşı çılgınlığını yaşadı.
Kürt halkı en
çok da basının, toplumun, dünyanın üç maymunu oynamasına öfkelenmişti.
Burjuva
politikacılar, katliam sonrası ölülerimizi yüksek politik
nutuklarına/analizlerine meze yaptılar, cesetlerin orasından burasından
çekiştirdiler.
Öncelikle bu kirli
savaşta katledilen cesetlerimizden ellerini çekmelerini haykıracak, Ölülerimizi
maliyet analizlerine konu etmekten vazgeçmelerini isteyecek, emperyalist ve
bölgesel tekelci kapitalist müdahale-pazarlık-anlaşma-saldırı ve savaşa karşı
sınıf savaşını yükselteceğiz.
Savaş üssü
haline getirilen tüm kentler savaş hedefi haline gelmiş durumundadır.
Antep’in
Cilvegöz’ün, Akçakale’nin ardından Reyhanlı geldi.
Yarın 900
kilometrelik sınırın herhangi bir yerinde kurulu olan bir yerleşim biriminde de
bombaların, silahların patlamayacağını kimse garanti edemez.
Ayrıca, tekelci
kapitalist devletin, mezhep ayrımcılığını körükleyen politikalarının devam
etmesi durumunda Antakya’da mezhep çatışmaları ve gerginlik yaşanacak ve bu
ülke çapında toplumsal bir yarılmaya da yol açabilecektir.
AKP, çeşitli
toplum kesimlerini birbirine düşürmeyi hesaplanabilir bir risk tablosuyla
birlikte toplumsal muhalefeti bastırmanın bir unsuru haline getirmeyi
hedefliyor.
Tekelci
kapitalist devletin bölgesel güç olma stratejisi doğrultusunda yaptığı maliyet
analizlerine, işçi sınıfını ve emekçileri kendi sınıfı adına hesaplanabilir
risklerle birbirine düşürüp boğazlatma politikalarına karşı işçilerin birliğini
ve halkların kardeşliğini savunacağız.
Düşmanlıklar
halklar arasında değil sınıflar arasındadır. Sunni-Alevi-Hıristiyan da olsa,
Arap- Kürt-Türk-Keldani… de olsa savaş işçi sınıfı ve emekçileri, yoksul halkı
vurmaktadır.
Reyhanlı’daki
katliamın müsebbibi tekelci kapitalist devletin savaş politikalarıdır.
Cilvegözü’nden
sonra Reyhanlı’da patlayan bombaları patlatan kim olursa olsun buna zemin
oluşturan bu politikalardır.
Tayyip Erdoğan
Reyhanlı saldırısının arifesinde bir ABD televizyonuna verdiği röportajda
“Suriye’ye askeri müdahaleye destek vermeye hazırız”demiş ve bu çağrısı
Reyhanlı halkına can-kan bedeli olarak geri dönmüştür.
Uluslar arası
cihatçılardan ve silahlı çetelerden oluşan paramiliter gruplara evsahipliği
yapmakla sınır kentlerini birer savaş üssü haline getirmekle bu katliamın
birinci dereceden sorumlusu tekelci kaptalist devlet ve siyasi iktidarıdır.
İŞÇİ
SINIFI BU KAPİTALİST SAVAŞIN TARAFI DEĞİL KÖKTEN KARŞIDIR: KAPİTALİST MALİ
OLİGARŞİK SAVAŞA KARŞI SINIF SAVAŞI!
Suriye’de yaşanacak bir savaşın bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini söyledik, gerici iç savaşın derinleştirilmesinin tüm bölgede halkların kırımına yolaçabilecek bölgesel bir iç savaşa doğru sıçramasının tehlikelerine işaret ettik.
Suriye’de yaşanacak bir savaşın bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini söyledik, gerici iç savaşın derinleştirilmesinin tüm bölgede halkların kırımına yolaçabilecek bölgesel bir iç savaşa doğru sıçramasının tehlikelerine işaret ettik.
Reyhanlı’da
yaşananlar ve oradaki toplumsal gerilim hattı, emperyalist kapitalist ve
bölgesel tekelci savaş politikaları, müdahale ve kışkırtmalar devam ettiğinde
bu olasılığın güç kazanacağının bir işaretidir.
Bebeklerin ulusu
yoktur, dini, mezhebi de.
Ancak bu kirli
savaşta, bu mezhep çatışmasına dönüşen gerici iç savaşta, kundaktaki bebek
Nusayri olduğu için, Sunni olduğu için,
Arap olduğu
için, Kürt olduğu için ve en son Reyhanlı’da Fatma Nur da Türk olduğu için
katledildi.
Emekçi halkların
birbirine din diye, ulus diye, mezhep diye düşmanlaştırıldığı bir coğrafyada
yaşıyoruz.
Canın da, ölümlerin
de çetelesi acının/ölünün ırkına, dinine, mezhebine göre tutuluyor.
Tarafı değil
kökten karşıtı olmamız gereken bu savaşta emperyalist kapitalist ve gerici
bölge devletlerinin bloklaşması üzerinden pozisyon aldığımızda bu savaşın pasif
destekçisi durumuna düşeriz.
Payına acı ve
ölüm, daha fazla baskı ve sömürü düşen işçi sınıfı ve emekçiler bu kapitalist
savaşta hangi bloğa yedeklenirse yedeklensin burjuvazinin safında mevzilenmiş,
tekelci kapitalist savaşın destekçisi, sürdürücüsü olmuş olur.
KATİL
BAHÇIVANMIŞ!
Roboski
Katliamı’nın faillerini bir buçuk senedir bulamayanlar Reyhanlı’da bir gün bile
geçmeden hem “Alevi” hem “Marksist” bir örgütün(!) bombaları patlattığını
buluverdi.
Bombalar deniz
yoluyla Samandağ’ına getirilmiş (işte bakın Alevi parmağına kanıt!), orada
hazırlanıp araçlara bindirilmiş ve Reyhanlı’da patlatılmış!
Yapan örgüt de
şıpıdın işi bulunmuş: 20 yıl önce dağılan ve artık olmayan bir örgüt!
Bu arada
ilçedeki MOBESE kameraları kayıtta değil(miş), çünkü bozuk(muş)!
Ama bu patlamanın
yeri ve zamanını bilen, bu sırada kameraya “Kayıt” diyen eller de varmış!
Görüntüler
patlamadan saatler sonra youtube’dan servis edildi!
Bu üçüncü sınıf
“katil kim” senaryosunu bozan ise, Redhack’in Jandarma İstihbarat belgelerini
deşifre etmesi oldu.
Ancak bu
katliamın gerçek faili savaş kışkırtıcılığı yapan ve gerici iç savaşın lojistik
üssü, finanse edeni, örgütleycisi olan tekelci kapitalist Türk devletidir, onun
adeta savaş hükümeti olarak konumlanan siyasi iktidarıdır.
Türkiye’nin
Şam’da, Halep’te patlayan bombalarda parmağı olduğu gibi Reyhanlı’daki
patlamada da var.
İlk günlerde
getirilen basın özgürlüğünün açık ihlali olan yayın yasağı da bu suçüstü
durumunun üstünü örtmek içindi.
Başbakanın,
bakanların bölgeyi savaş üssü olarak kullanan paramiliter güçleri aklamak için
canhıraş açıklama yapmaları, saldırının üzerinden saatler bile geçmeden kimin
tarafından nasıl yapıldığının ilk elde açıklanması (tam bir panik olma hali) ve
ayrıca devletin MOBESE’ler de devredışı olduğu için elinde kamera kayıtları
yokken, paramiliter güçlerin en kanlı ve terörist grubu olan El Kaide’ye bağlı
El Nusra’nın olay sırasında çekilen görüntüleri hemen youtube’dan allahu ekber
nidalarıyla paylaşması katliamın olağan şüphelisi olarak bu çapulcu çetelerini
öne çıkarıyor.
Ancak her bir
tarafın tarihi bu katliamı şu yapmamıştır dedirtemiyor, o yüzden Türk devleti
de “katil kim” oyununda da hile yaparken pek zorlanmıyor.
Çünkü
Ortadoğu’da tüm egemen güçler birbirlerine politik mesajlarını genelde emekçi
halkların kanı üzerinden verir.
Hiç biri karları
ve egemenliği paylaşma savaşında emekçi halkların kanının yıkımlarının hesabını
tutmaz.
Yine bu kan
üzerinden ön kesmeler, ön almalar yapılır.
ANTİKAPİTALİST
OLMADAN ANTİEMPERYALİST OLUNAMAZ
Türkiye Reyhanlı
katliamını savaş çığırtkanlığı için -tam da ABD ziyareti öncesi- bulunmaz bir
fırsat olarak kullanmayı umarken “bomba” elinde patladı.
Çünkü Reyhanlı
ve tüm Türkiye’de tekelci kapitalist devletin saldırgan dış politikası daha
fazla sorgulanır hale geldi.
Bu katliamın
sorumlusu olarak bu savaş politikalarının mimarı ve yürütücü olan hükümet
hedefe kondu.
Tekelci
kapitalist devlet, kitlelerin gözünde, sürekli güç testine tabi tutulan, her
seferinde “bedel ödeteceğiz” nutuklarıyla Suriye’ye tehditler yağdıran ve fakat
çok havlayıp ısıramayan bir köpek pozisyonuna yine -F-16′nın düşürülmesi
sonrası da bu olmuştu- düşmüş oldu.
Suriye’de iki
buçuk yıl önce Arap baharının rüzgarıyla neoliberal politikalara ve tekçi
gerici Esad rejimine karşı özgürlük ve demokrasi şiarıyla başlayan kitle
hareketlerinin bazılarında, örgütsüzlük ve önderliksizliğinden, emperyalist
kapitalistler ve bölge devletlerinin desteğiyle silahlanan paramiliter silahlı
çeteler rol çaldılar.
Libya’da olduğu gibi,
Suriye’de de sürecin dinsel, ulusal, mezhepsel çatışmalara doğru evrilmesiyle
ilk başta rejime karşı ayaklanan kitleler büyük oranda sokaklardan çekildi.
Bugün
Suriye’deki halk hareketi büyük oranda paralize olmuş durumda.
Özgür Suriye
Ordusu çetelerini destekleyen sınırlı bir kesimin dışında kitleler sokakları
boşaltmış durumda.
Buna tek istisna
Rojava’dır. Burayı dışında tutarsak rejim karşıtı halk muhalefetinin büyük
oranda çekildiğini, meydanın Esad rejimiyle Özgür Suriye Ordusu adındaki paramiliter
gruplara kaldığını, onların eliyle yürütülen ve mezhep çatışmasına doğru
evrilen gerici bir savaşın yaşandığını söyleyebiliriz.
İşçi sınıfı ve
emekçiler kesinlikle bu gerici iç savaşta bir taraf olmamalıdır. Esad rejiminin
destekçisi ve savunucusu olmak antiemperyalizm değildir.
Antikapitalist
olunmadan antiemperyalist olunamaz.
Kargadan başka
kuş ABD’den başka emperyalist kapitalist ülke tanımayanlar gerici Esad
rejimiyle (Esad rejimini destekleyen Rusya-Çin-İran-Hizbullah ile) aynı kareye
girmekte bir beis görmemektedir.
Bir emperyalist
kapitalist bloğa karşı bir başka emperyalist kapitalist bloğun ajandasına
yazılarak antiemperyalist olunamaz.
Türkiye devrimci
hareketi, Suriye’nin emperyalist kapitalist ülkelerin ve buna bir alt perdeden
bölgesel güç merkezi olarak dahil olan Türkiye ve İran’ın hegemonya ve güç
mücadelelerinin öne çıkan sahası olduğunu görmediği için sığ analizlerin
ötesine geçemiyor.
Esad rejimini
antiemperyalist gören görmeyen tüm kesimlerin buluştuğu nokta Türkiye’nin
emperyalistlerin maşası, ABD’nin taşeronu olduğudur.
Bu analizlerin
peşi sıra ABD ile Türkiye arasında Suriye krizi konusunda açığa çıkan taktik
farklılığa ise Türkiye’nin savaş kışkırtıcılığına vurgu yapmanın ötesinde
değinmiyorlar.
Oysa “aktif
taşeron” Suriye’deki krizde, “maşa”sı olduğu emperyalist-kapitalist odaklardan
daha cevval ve her ne kadar çuvallamış olsa da oyun kurucu olmaya çalışıyor.
Leş kargası
olarak Libya’da geç kalmış olmanın verdiği hazımsızlıkla Suriye’de ön almaya
çalıştı kapitalist Türk devleti.
Ancak sonradan
görme acemi kumarbaz kibri, “bir koyup üç alma” hırsı, Ahmet Davutoğlu’nun
Stratejik Derinlik’i buraya kadardı!
Son aylarda Esad
rejimi Şam’da ve Halep’te ÖSO’nun etkin olduğu mahalle ve bölgeleri yeniden ele
geçirmeye başladı.
Ve askeri olarak
inisiyatifi büyük oranda ele geçirdi.
ABD’nin doğrudan
bir Suriye müdahalesine mesafeli duruşu, muhalefetin kendi içinde parçalı
yapısı ve Suriye halkları içerisinde etkinliğinin sınırlı olması vb. etmenlerle
de birleşince Esad rejimi konumunu güçlendirmiş oldu.
Küresel kriz
koşullarında emperyalist kapistalist güç ve hegemonya mücadelesinin arenası
haline gelen bölgede sadece Suriye’yle sınırlı kalmayıp bölgesel bir savaşa
dönüşme olasılığı yüksek bir müahaleyi başta ABD olmak üzere emperyalist
kapitalistler göze alamıyor.
Emperyalist,
bölgesel tekelci kapitalist savaş ve işgal için
ekonomik-askeri-siyasi-diplomatik her türlü girişimine rağmen Türkiye’nin
Suriye konusunda agresif dış politikasına geniş bir destek sağlayamamış
olmasının gelip dayandığı eşik, tam da burasıdır.
Taraflar haziran
ayında toplanacak olan Cenevre Konferansı’na ellerini güçlendirerek gitmeyi
hedefliyor.
Bu noktada Rusya
(BM Güvenlik Konseyi dışında öne çıkan, doğrudan tutum belirten bir pozisyonda
olmasa da Çin), İran, Hizbullah, Suriye daha senkronize hareket ediyor.
Öte yandan AB ve
ABD ise kendi iç sorunları, henüz küresel kriz sarmalının etkisinden çıkamamış
olmaları, Irak, Afganistan, Libya’daki müdahalelerinin yarattığı yıpranma
nedeniyle oldukça temkinli davranıyorlar.
“İŞLERİNİ YAPANLAR”: BURJUVA
MEDYANIN PARÇA BAŞI ÇALIŞAN TETİKÇİLERİ
6 Ağustos
1945’te Hiroşima’ya atılan ve ilk anda 78 bin kişinin ölümüne neden olan atom
bombasını taşıyan uçağın pilotu Paul Tibbets 2005′te hazırlanan Hiroşima
belgeseli için kamera karşısına geçtiğinde “Uçak havalanınca pilot kabininden
uçağın arkasına, askerlerin olduğu yere geçtim.
Kendimize kahve
aldık ve onlara aslında ne yaptığımızı uçakta ne taşıdığımızı söyledim. İlk
noktamızdan bombayı bırakma noktasına geldiğimizde bunu bir rutin olarak
gerçekleştirdik.
Tamamen
bombalamaya konsantre olduk.
Ben duygusal
değilim.
O anda
düşündüğüm bir şey olsaydı, size ne olduğunu söylerdim.
İşimi yaptım ve
başarıyla sonuçlandığı için çok rahatlamıştım, siz bunu anlayamazsınız”
demişti.
Hiroşima’ya atom
bombasını atan pilotun ağzından dökülenlerde bir caninin kayıtsızlığı ve
soğukluğu var.
Bombayı niçin
attığını bilmenin, ABD’nin savaşı kazanması için savaşın yan hasarları olarak
binlerce insanın katledilmesinin gerekliliğini(!) bilince çıkarmış bir katilin
hedef netliği var.
O sadece ABD’nin
süper güç olma politikasının bir sonucu olan vahşette üzerine düşen görevi
yerine getirmişti. Yüzbinlerce insanın katli ABD’nin süper devlet olması için
gerekliydi.
Yani Hiroşima ve
Nagazaki’de öldürülen yüzbinler sadece savaşın yan hasarlarıydı.
Bu kadar basit.
Şimdi gelelim hedef netliği olan ama elinde bomba olmayıp kalem olan, “büyük
Türkiye” rüyası için her şeyi mübah gören Ortadoğu uzmanımız Cengiz Çandar’a.
Onun bilinci de ABD’li pilot kadar berrak ve net!
Cengiz Çandar 13
Mayıs tarihli “İsrail’e Vuramayan Reyhanlı’ya Niçin Vurur?” başlıklı yazısında
insanların kanı-canını maliyet hesabı analizine tabi tutmuş, “akil insan” Ali
Bayramoğlu da bu analizin ne kadar doğru oluğunu vurgulamıştı.
Ali
Bayramoğlu’ndan okuyalım: “Bu konuda dün, tümüyle katıldığım önemli tespiti
Cengiz Çandar yapmış: ‘Reyhanlı’daki patlamaları ve şimdiye dek herhangi bir
benzeri olayda görülmemiş yükseklikteki can kaybını, Ortadoğu politikasında
‘etkili bir aktör’ olmanın ‘kaçınılmaz maliyetlerinden biri’ olarak görmek
gerekiyor…
Böyle bir
maliyetten uzak kalmak için Türkiye’nin Suriye’de olan bitenlerden uzak durması
gerekmez miydi?
Hayır, bu mümkün
değildi.
Türkiye’nin
ulaştığı gelişme düzeyi ve uluslararası sistemin içine girdiği kalıp, Ortadoğu’da
‘etkili bir aktör’ olmaktan öteye ona bir şans tanımıyordu…’
Açık: Arap
baharı, değişim süreci, Kürt sorununun uluslararası boyutları, Ortadoğu’daki
Türkiye’yi kuşatan fay hatları ve bu çerçevede yeni bir dönem, yeni dönemin
yeni sorunları…
Bu açıdan Hatay’ın
altını özellikle çizmek gerekiyor.
Hatay, Suriye
rejiminin seçtiği eylem alanı…” (Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 14 Mayıs 2013)
Eminiz “akil
insan” Ali Bayramoğlu Roboskili aileleri de maliyet analiziyle susturmaya
çalışacaktır.
Çünkü ne de olsa
katliamların üzerini örterek, Kürt halkının ulus olmaktan gelen haklarını
yoksayıp sadece bireysel-kültürel hakları tanıyarak gelecek bir barış için
Roboskili ailelere düşen de katliamı unutmaktır.
Reyhanlı da
bölgesel güç olmanın ufacık bir “maliyet kalemi”dir işte.
Bu maliyet
analizinin bir başka versiyonu da kuşkusuz savaşta yan hasar olarak
değerlendirilen Suriyeli işçi ve emekçilerdir.
Reyhanlı’da
yaşanan vahşet iki buçuk yıldır Suriye’de yaşanıyor.
Ve Türkiye bu
vahşetin sorumlularından biri.
Suriye
halklarını bu gerici iç savaşta yan hasar derekesine düşüren savaş baronlarına
orada ölenlerin insan olduğunu, tarafı olmadıkları bir savaşta
katledildiklerini ve bu savaşın insanlık dışı yüzünü haykıracağız.
Şam’da, Halep’te
patlayan bombaların yankısı da acısı da Antakya’dan duyulur.
Türkiye oradaki
gerici iç savaşın kışkırtıcısı, destekleyicisi, koordinasyoncusu olurken
Halep’te patlayan her bombanın sesinin Antakya’dan duyulacağını unutmuş olamaz.
Burada bir
maliyet hesabı elbette yapılmıştır.
Savaşlarda,
böylesi büyük oyunlarda oyun kurucu olmaya soyunan savaş maliyeti kalemine
yazılacak rakamları üç aşağı beş yukarı elbette öngörür.
Reyhanlı da
bunlardan biridir.
Burada AKP
cephesinden yaşanan şaşkınlık kriz yönetiminde yaptıkları kimi hatalardan ve
ilk elde Reyhanlı halkının gösterdiği tepkiden, ülke çapında savaş karşıtı
hareketin görünür hale gelmesinden dolayı yaşandı.
Cilvegözü sınır
kapısındaki patlamada gelişen ufak çaplı protesto ve tepkileri pekala
savuşturmuş olan hükümet bu sefer o kadar rahat değil.
BU İLK
KATLİAM DEĞİL SON DA OLMAYACAK, KAPİTALİZM BÖLGEDEN SÜPÜRÜLÜNCEYE DEK!
Bu savaşın bir
ikmal istasyonu haline getirilen Antakya’da bu ilk olmadığı gibi son bomba da
olmayacaktır. Suriye’deki savaştan kaçan mülteciler Reyhanlı’nın ve olası
patlamaların sorumlusu değil.
Özellikle
Reyhanlı saldırısı sonrası gelişen ve mültecilere dönük tepki ve saldırılar bir
toplumsal cinnet halinin ipuçlarını veriyor.
İşçi sınıfı ve
sınıf devrimcileri mülteci karşıtlığını körükleyen bir dili de pratiği de asla
sergileyemez.
İşçi sınıfı ve
emekçiler emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist
müdahale-pazarlık-anlaşma-saldırı ve savaşa karşı sesini yükseltirken bu
savaşın mağduru olarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilere karşı kesinlikle
düşmanca bir tutum içerisinde olamaz.
Onlar bölgesel
güç yükseltimi hedefiyle hareket eden Türkiye burjuvazisinin, emperyalist
kapitalistlerin ve bölgedeki diğer gerici aktörlerin kışkırttığı gerici iç
savaşta Esad rejiminin ve silahlı çetelerin kurşunları, bombaları arasında
kalmamak için yerlerini, yurtlarını geride bırakıp sığınanlar…
Daha dün
Antep’te yaşanan iş cinayetinde kaçak çalıştırılan Suriyeli işçi
kardeşlerimizle birlikte yanmadık mı? Savaşta da, fabrikada da (hangi ulustan
olduğumuza bakılmaksızın) aynı sınıf düşmanı tarafından öldürülüyor,
sömürülüyoruz.
Onlarla
paramiliter silahlı çete üyelerini bir ve eş tutamayız.
Ülke
topraklarının, mülteci kamplarının cihadcı paramiliter silahlı çetelerden, iç
savaş güçlerinden arındırılması için mücadele ederken savaşın mağduru olan Suriye
emekçi halklarıyla aynı safta yer aldığımızı unutmamalıyız.
Tekelci
kapitalist savaşa ve Türkiye burjuvazisinin Suriye halklarından sonra
Türkiye’deki işçi emekçilerin yıkım ve kıyımına yol açan gerici iç savaşı
kışkırtıp derinleştiren saldırgan dış politikasına karşı işçi sınıfının tek
silahı enternasyonal sınıf mücadelesini yükseltmektir.
Yaşasın işçilerin birliği-halkların kardeşliği!
Kahrolsun tekelci kapitalist savaş!
Emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist savaşa karşı sınıf savaşı!
Kahrolsun tekelci kapitalist savaş!
Emperyalist ve bölgesel tekelci kapitalist savaşa karşı sınıf savaşı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder