27 Temmuz 2013 Cumartesi



     MURSİ KORKUSU
İktidar, Mursi ile aynı akıbeti paylaşma paniğine kapılmış durumda.
Endişelerini “Darbe karşıtlığı” söylemi üzerinden gizlemeye gayret ediyorlar.
Şu anda en çok önemsedikleri iş, basın tekellerini birer ikişer ele geçirmek, sadık memurlarını buralara yönetici tayin etmek ve devrilme korkusunu perdeleyecek yazılar yazdırmak.
İtiraz eden herkesle, ahde vefayı dahi bir yana bırakarak yollarını ayırıyor, onları dışlıyor, yaftalıyor, hedef haline getiriyorlar.
Nasılsa kapıkulu ruhluları bulmakta sıkıntı yaşanmıyor.
Şu anda çapsız isimler aracılığıyla Mısır’da olup bitenler üzerine tartışmaları domine ediyor ve kendi istekleri yerden tartışmamızı, mesela “Biz de darbeye karşıyız” dememizi dayatıyorlar.
Bu “Evet-Hayır” oyunu labirentinde gezinenler politikadan düşerler.
Sosyalistlerin, devrimcilerin darbelere dair tutumlarıysa, güncel gelişmelerden bağımsız biçimde ortada. Bilmiyor değiller.
Bu biçimde tartışmak siyasal körleşmeyi kaçınılmaz kılar.
Mısır örneğinde önemli olan asıl ayrıntı Tunus’tan başlayan devrimler dalgasının bu koşullar içinde kesintili biçimlerde süreceği tespitimizi doğrulaması, özgürlük arayışının devam etmesidir.
Mısır’da Mübarek diktatörlüğünü deviren halk kitleleri, can alıcı bir sorunla yüzyüzeydiler.
Sokaklar onlarındı ama örgütleri yoktu. İhvan örneğinde çarpıcı biçimde yaşandığı ve görüldüğü gibi, daha diri kuvvetler hamle üstünlüğü kazandı ve çabucak iktidara yerleşti.
Mursi seçeneği, şartlı biçimde, aslında AKP’nın çıkışı ve özgürlük vaadini hatırlatan bir biçimde desteklendi.
Halkın en büyük dayanağı bir “Agora” işlevindeki Tahrir’in yarattığı özgüvendi.
Mursi’nin kumaşının ne olduğu da çabucak anlaşıldı.
Toplumsal dalgalanmalar sanılandan hızlı etkilere sahiptir.
Halk, memnuniyetsizliğini bir tür sigorta anlamını taşıyan Tahrir dinamiğini devreye sokarak gösterdi.
Temel handikap, hala Tahrir’in taleplerini kendinde toplayan birleşik bir siyasal cephenin yaratılmamasıydı.
Ordunun darbesi bu şartlar altında, kitlelerin daha radikal seçeneklere yönelmemesi kapsamında ortaya çıktı.
Ne Mursi meşruydu ne bugünkü darbeciler.
Devrimci demokratik seçenekler yaşama geçene dek, bu tür diktatörlükler halklara acılar çektirecektir.
Egemenler, mücadele dinamiğine bağlı olarak çeşitli elamanlarını feda ederler.
Onlar bakımından asıl olan satrançta hamle üstünlüğünü korumaktır.
Diğer yandan, mücadelenin basıncına dayanamayarak bu tür harcamalara razı gelmenin halkta yarattığı temel duygu zaferdir.
Bu özgüven, gerici bir seçeneği daha eleyecektir. Yürüyüşün durdurulması imkansız.
Gerici seçeneklerin bir bir elenmesi, halkı onları aşan yeni seçenekleri düşünmeye, o seçenekleri yapılandırmaya da teşvik eder.
Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki daimi koruyucusu mevcut iktidar partisinin Mursi’nin yaşadıklarında kendi geleceğini görmesi bu bakından anlaşılabilir sebeplere dayanıyor.
İşte binbir zulüm yapan Mübarek, en güçlü zannedildiği zamanda sokak eylemleri dalgasıyla ve bu son derece meşru halk hareketiyle devrildi.
Aynı durum Mursi bakımından da geçerli.
Bu bir dalga. Üstelik domino etkisi yaratması kaçınılmaz.
Türkiye’deki onur ve özgürlük isyanının haftasında Brezilya’da yankılanması, devrimlerin de emperyalist küreselleşme döneminin sömürü hızıyla yarışan bir hızla yayılma imkanları taşıdığını gösteriyor.
Diktatörlükler için asıl olan kitleleri kendi propaganda ve ajitasyonuna açık hale getirmektir.
En aptalca tezler bize asgari tutarlılıkla sıralandığında, ona inanan kitle özne olmaktan çıkar, kendini tepkisiz bir uyuşmaya bırakır ve iktidarın bekçisi olur.
Türkiye’de tam da bunu yaşıyoruz.
ABD’deki Mc Carthy dönemi uygulamalarının iktidarca meşru bulunarak teşvik edildiğini görüyoruz.
Araçsalcı aklı bu denli öne çıkaran, rasyonaliteyi adeta öldüren iktidarlar sadece faşizm histerisi dönemlerinde, mesela Almanya ve İtalya’da ortaya çıkmışlardı.
Onlara bile rahmet okutan bir iktidar ağı/düzeneği işliyor.
Ancak ve sadece çok korkanlar böyle tedbirlere başvuruyorlar.
İktidarın her konuda engin bilgi sahibi lideri, zaten sabah akşam konuşmakta ve herkes yerine yeterince düşünmektedir, biz fani kullara düşense onun söylediklerinden feyz almak, tezlerini bire bin katarak yaymak!
Yetmiş altı milyonun vazifesi bu!
İktidar amacına ulaşabilir mi?
Çok zor.
Hele Gezi eylem sürecinden sonra.
Özgürlüğü bir kez soluyan insan, bu düzenin kirine pasına batmayı, boyun eğmeyi kendisine yediremez.
Ortadoğu, Afrika, Avrupa….
Yıkmak giderek kolaylaşırken yeniden kurmanın düne kıyasla zorlaştığı bir konjonktür bütün dünya için geçerli.
Bir tür siyasal toplumsal kaos yaşanıyor.
Dünyanın şimdiki zamanı deri ve kabuk değiştiriyor. İyimserlik devrimciliğinin mayasıdır; bütün sıkıntılara bu mercekten bakan devrimcilerin “yol açması veya yol bulması” kaçınılmaz.
Neye karşı dövüşüldüğü açık olsa da yıkılanın yerine neyin konulmak istendiği muğlak.
Halklar, ezilenler özgürleşerek tüm diktatörlüklerden kurtulmak istiyor.
Burası önemli bir kalkış noktası.
Geleceği, buradan hareketle çözümleyecek ve örgütleyecek olanlar kazanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder