İKTİDARIN NİYETİ, MÜSLÜMAN-LAİK GERİLİMİNİ KÖRÜKLEYEREK
GERİCİ BİR CEPHELEŞME YARATMAK
Renkli, zeka kıvılcımları saçan kararlı ve mizah duygusu gelişkin bir
onur isyanı kuşağı ile tanıştık.
Onları kavramak için zengin sosyo kültürel analizlere gereksinim var.
Soruyor, sorguluyor, akıllarına yatınca devlet şiddetini umursamadan
harekete geçiyorlar.
Antipolitik olmalarının apolitik manasına gelmediğini, olup bitenleri
dikkatle takip ettiklerini, attıkları sloganlar, kurdukları cümleler söylüyor.
Bir defa daha görüldü: Çelişkiler arasında öne çıkan ve patlayan
birisi, örtmek bir yana diğerlerini öne çıkarıyor, görünmelerini sağlıyor.
Gezi parkı alanının, devletle derdi olan her kesimin eylem/kendini
ifade sahasına dönüşmesi boşuna değil.
Onur ayaklanmasını devlet tetikledi.
Yarım ağızla ‘özür dilemeleri’ bunu unutturacak değil.
Yüz binler ve onları destekleyen milyonlar, özgürlüklerini savunmak için
göğüs göğse çatışarak iktidarı püskürttüler ve “20 yıla bedel günler”
yaşadılar.
İktidar partisi, hala olup bitenleri çözümleyebilmiş değil.
Meselenin iktidar partisi liderinin şahsı ve partinin kendisiyle ilgili
olduğunu sanmaları, bu vesveseye kapılmaları analiz yeteneklerinin iyice
köreldiğine işaret.
Eylemlerde cinsiyetçi sloganların atılması, iktidar partisi liderine
küfür edilmesi kabul edilemez ve onur ayaklanmasının ruhuna aykırı.
Eylemciler zaten bu tür lümpen söz ve davranışları mahkum ettiler,
bünyelerinden dışladılar.
İktidarın, eylemleri bahane etmesinin nesnel zemini yok.
Ergenekon artıklarının kendi amaçları doğrultusunda kimi yerlerde,
milyonlarca insanın mobilize olduğu bir eylem döneminde ortaya çıkmaları da
olağan.
Onlar da, ilerici, sol, sosyalist çevreler, partiler, akımlar
tarafından teşhir edildi zaten.
Ancak iktidarın niyeti, Müslüman-laik gerilimini körükleyerek gerici
bir cepheleşme yaratmak.
Meydanlara, sokaklara taraftarlarını çıkarması da bu maksatla.
MHP mitinglerinin geride bırakan “yol ver ezelim” sloganlarının
yaygınlığı, iktidar partisinin soğuk savaşın tipik Türkçü devlet İslamcısı
rolünü güncelleme hevesini taşıdığını gösteriyor.
Ajanlar, Vandallar, çapulcular, darbeciler söylemi ciddi bir tıkanma ve
asabiyetin dışa vurumu.
Her iktidar, kendi kibrinde boğulur.
Her yerde böyle olagelmiştir.
Hayat durmaksızın değişir, halk bu değişimin içindedir.
90’lı yıllarda devlet kontrgerilladan ibaret hale gelmişti ve halk
bundan kurtulmak için, o isteği anlayıp buna göre davranan AKP’ye yönelirken
90’ların bütün devlet partileri darmadağın olmuştur.
Aynı zaman diliminde ABD, eski işbirlikçilerinden kurtulmanın yolunu
arıyordu.
AKP, iktidarları sürecinde değişimci görüntüsünü yitirdi.
Devletleşme durumu buna denk geliyordu.
Despotik rejim kodlarını kendi bünyesine adapte etmekle gecikmedi.
Çünkü, onun üzerinden yükseldiği miras “demokrat” değildi.
Generaller partisi, ABD’ye sadakatle hizmet ettiği halde günün birinde
bir kenara itiliverdi.
İkna gücü kalmamıştı ve sömürgecilik ilişkilerinin yeni biçimlerine
ayak uyduramıyordu.
AKP, kendi kredibilitesini zorladığı bir döneme girdiği ve kullanıp
atılma korkusu yaşadığı için geleneksel oy tabanını ekonomik ve siyasal
imkanlar sunarak koruma kaygısıyla içe dönük hamlelerde bulundu.
Bu tür kurnazlıklar da emperyalistlerin homurtularıyla yanıtlandı,
yanıtlanıyor.
Onur ayaklanmasıyla vesveseye kapılan iktidar, tamamen ayrı iki durumu
bilinçli olarak çarpıtıp algı kirliliği yaratmakla kalmıyor kendi kitlesindeki
faşist refleksleri diriltiyor.
İktidarın emperyalistlerle çıkar çatışması bir iç kapışmadır ve Gezi
vesilesiyle ortaya çıkan toplumsal direnişin meşrululuğunu gölgelemez.
Muhalefeti bastırmaya, Kürtleri aldatmaya, solu ezmeye, farklı hayat
biçimlerine karşı çıkmaya, farklı inançları ve milliyetlerin özgünlüklerini yok
etmeye yeminli devlet refleksini kuşanan, otoriter despotluğu koyultan iktidar,
tam anlamıyla bir toplumsal patlamaya yanıtlanmıştır.
Dolayısıyla, “eden bulur” ve “kendi düşen ağlamaz!”
Bugünkü AKP, toplumsal değişim talebinin adresi değil.
Öte yandan düzen başka bir değişim partisi ortaya çıkarabilmiş değil.
Değişim, dönüşüm diyalektiğini kendinde somutlayan bir program, iştahlı pratik faaliyet ve bugüne
dek kapsanamamış milyonlara ulaşan bir siyasal organizasyona duyulan ihtiyaç
apaçık ortada.
Görünür gelec ek bakımından buna aday yegane oluşum HDK-HDP.
Ancak bu oluşumun da bütünsel olarak onur isyanını hemen kavrama ve
harekete geçme refleksi geliştirme, dilini tazeleme bakımlarından vasatı
aşamadığını, bir silkelenme, yenilenme yeni durumun çok renkli çeşitliliğini
anlama vesilesi kılınabilmesi bakımından tespit etmek gerekir.
Bu tür handikaplar aşılmadan Türkiyelileşilemez.
Türkiye emekçi solu başka etmenlerin yanı sıra bir de bu yeni durum
nedeniyle teorik rektifikasyon ve pratik transformasyon ihtiyacıyla karşı
karşıyadır.
90’larda doğan bugünün gençleriyle, özgürlük mücadelesi bileşenlerinin
aktif etkileşiminin ne oranda gerçekleştirileceği, bu ihtiyacın yanıtlanma
düzeyiyle doğru orantılıdır.
Dinamik bir gençlik partisi olmayı başaran devrimci Marksistlerin kendi
özel tarihleri düşünülünce, bu diyalektiğe göre konumlanma kabiliyeti
gösterdikleri ve böylesi süreçlere hazırlıklı oldukları söylenebilir ki; bu son
derece umutlu bir işarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder