9 Temmuz 2013 Salı



İKTİDARIN NİYETİ, MÜSLÜMAN-LAİK GERİLİMİNİ KÖRÜKLEYEREK GERİCİ BİR CEPHELEŞME YARATMAK


Renkli, zeka kıvılcımları saçan kararlı ve mizah duygusu gelişkin bir onur isyanı kuşağı ile tanıştık.
Onları kavramak için  zengin  sosyo kültürel analizlere gereksinim var.
Soruyor, sorguluyor, akıllarına yatınca devlet şiddetini umursamadan harekete geçiyorlar.
Antipolitik olmalarının apolitik manasına gelmediğini, olup bitenleri dikkatle takip ettiklerini, attıkları sloganlar, kurdukları cümleler söylüyor.
Bir defa daha görüldü: Çelişkiler arasında öne çıkan ve patlayan birisi, örtmek bir yana diğerlerini öne çıkarıyor, görünmelerini sağlıyor.
Gezi parkı alanının, devletle derdi olan her kesimin eylem/kendini ifade sahasına dönüşmesi boşuna değil.
Onur ayaklanmasını devlet tetikledi.
Yarım ağızla ‘özür dilemeleri’ bunu unutturacak değil.
Yüz binler ve onları destekleyen milyonlar, özgürlüklerini savunmak için göğüs göğse çatışarak iktidarı püskürttüler ve “20 yıla bedel günler” yaşadılar.
İktidar partisi, hala olup bitenleri çözümleyebilmiş değil.
Meselenin iktidar partisi liderinin şahsı ve partinin kendisiyle ilgili olduğunu sanmaları, bu vesveseye kapılmaları analiz yeteneklerinin iyice köreldiğine işaret.
Eylemlerde cinsiyetçi sloganların atılması, iktidar partisi liderine küfür edilmesi kabul edilemez ve onur ayaklanmasının ruhuna aykırı.
Eylemciler zaten bu tür lümpen söz ve davranışları mahkum ettiler, bünyelerinden dışladılar.
İktidarın, eylemleri bahane etmesinin nesnel zemini yok.
Ergenekon artıklarının kendi amaçları doğrultusunda kimi yerlerde, milyonlarca insanın mobilize olduğu bir eylem döneminde ortaya çıkmaları da olağan.
Onlar da, ilerici, sol, sosyalist çevreler, partiler, akımlar tarafından teşhir edildi zaten.
Ancak iktidarın niyeti, Müslüman-laik gerilimini körükleyerek gerici bir cepheleşme yaratmak.
Meydanlara, sokaklara taraftarlarını çıkarması da bu maksatla.
MHP mitinglerinin geride bırakan “yol ver ezelim” sloganlarının yaygınlığı, iktidar partisinin soğuk savaşın tipik Türkçü devlet İslamcısı rolünü güncelleme hevesini taşıdığını gösteriyor.
Ajanlar, Vandallar, çapulcular, darbeciler söylemi ciddi bir tıkanma ve asabiyetin dışa vurumu.
Her iktidar, kendi kibrinde boğulur.
Her yerde böyle olagelmiştir.
Hayat durmaksızın değişir, halk bu değişimin içindedir.
90’lı yıllarda devlet kontrgerilladan ibaret hale gelmişti ve halk bundan kurtulmak için, o isteği anlayıp buna göre davranan AKP’ye yönelirken 90’ların bütün devlet partileri darmadağın olmuştur.
Aynı zaman diliminde ABD, eski işbirlikçilerinden kurtulmanın yolunu arıyordu.
AKP, iktidarları sürecinde değişimci görüntüsünü yitirdi.
Devletleşme durumu buna denk geliyordu.
Despotik rejim kodlarını kendi bünyesine adapte etmekle gecikmedi.
Çünkü, onun üzerinden yükseldiği miras “demokrat” değildi.
Generaller partisi, ABD’ye sadakatle hizmet ettiği halde günün birinde bir kenara itiliverdi.
İkna gücü kalmamıştı ve sömürgecilik ilişkilerinin yeni biçimlerine ayak uyduramıyordu.
AKP, kendi kredibilitesini zorladığı bir döneme girdiği ve kullanıp atılma korkusu yaşadığı için geleneksel oy tabanını ekonomik ve siyasal imkanlar sunarak koruma kaygısıyla içe dönük hamlelerde bulundu.
Bu tür kurnazlıklar da emperyalistlerin homurtularıyla yanıtlandı, yanıtlanıyor.
Onur ayaklanmasıyla vesveseye kapılan iktidar, tamamen ayrı iki durumu bilinçli olarak çarpıtıp algı kirliliği yaratmakla kalmıyor kendi kitlesindeki faşist refleksleri diriltiyor.
İktidarın emperyalistlerle çıkar çatışması bir iç kapışmadır ve Gezi vesilesiyle ortaya çıkan toplumsal direnişin meşrululuğunu gölgelemez.
Muhalefeti bastırmaya, Kürtleri aldatmaya, solu ezmeye, farklı hayat biçimlerine karşı çıkmaya, farklı inançları ve milliyetlerin özgünlüklerini yok etmeye yeminli devlet refleksini kuşanan, otoriter despotluğu koyultan iktidar, tam anlamıyla bir toplumsal patlamaya yanıtlanmıştır.
Dolayısıyla, “eden bulur” ve “kendi düşen ağlamaz!”
Bugünkü AKP, toplumsal değişim talebinin adresi değil.
Öte yandan düzen başka bir değişim partisi ortaya çıkarabilmiş değil.
Değişim, dönüşüm diyalektiğini kendinde somutlayan bir  program, iştahlı pratik faaliyet ve bugüne dek kapsanamamış milyonlara ulaşan bir siyasal organizasyona duyulan ihtiyaç apaçık ortada.
Görünür gelec ek bakımından buna aday yegane oluşum HDK-HDP.
Ancak bu oluşumun da bütünsel olarak onur isyanını hemen kavrama ve harekete geçme refleksi geliştirme, dilini tazeleme bakımlarından vasatı aşamadığını, bir silkelenme, yenilenme yeni durumun çok renkli çeşitliliğini anlama vesilesi kılınabilmesi bakımından tespit etmek gerekir.
Bu tür handikaplar aşılmadan Türkiyelileşilemez.
Türkiye emekçi solu başka etmenlerin yanı sıra bir de bu yeni durum nedeniyle teorik rektifikasyon ve pratik transformasyon ihtiyacıyla karşı karşıyadır.
90’larda doğan bugünün gençleriyle, özgürlük mücadelesi bileşenlerinin aktif etkileşiminin ne oranda gerçekleştirileceği, bu ihtiyacın yanıtlanma düzeyiyle doğru orantılıdır.
Dinamik bir gençlik partisi olmayı başaran devrimci Marksistlerin kendi özel tarihleri düşünülünce, bu diyalektiğe göre konumlanma kabiliyeti gösterdikleri ve böylesi süreçlere hazırlıklı oldukları söylenebilir ki; bu son derece umutlu bir işarettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder